Bugün dördüncü... ama hayatımın son rüyası.
Mihrümah'ın evi... Henüz solmamış capcanlı ağaç ve çiçeklerin arasından yavaş adımlarla içeri girdim. Kendimi tuttum. Etrafı arama içgüdüme karşı koydum. Koltuğa oturdum. Mihrümah'ı bekledim.
Bir süre sonra geldi. Ona bakınca sanki geleceğini gördüm. Acı çekmekten hâlsiz kalmış koca bir kız... Ona söylememeliydim. O bana nasıl geleceğimi söylemediyse, ben de ona söylemeyecektim. Kimse ne yaşayacağını kesin olarak bilmemeli. Yoksa ona yönelik hareket yapar ve faydası olmaz, bir şey yapmasa bile o anın duygusunu yaşamaz ve tecrübe kaybeder. Gülümsedi. "Demiştim sana. Kısa zamanda geliyorsun." dedi.
İfademi değiştirmeden söyledim. "Sana göre."
Omuzları çöktü. Yorgunluktan değil, hüzündendi. "Neler yaşadın, yani önceki görüşmemizden bu yana?"
Hatırlamaya çalıştım. "Yıllar oldu. Ayasofya'yı onardım ve birkaç yer yaptım. Ondan sonra üç kez rüya gördüm. Bu dördüncüsü."
Of çekti. "Şu zamanı anlamak ne kadar zor... Sana yardım etmem de güçleşiyor." dedi, durdu. Yansımama dokunmaya çalıştığım vakti kastediyordu. O da bu durumun değişik olduğunun farkındaydı. Uzun bir süre konuşmadı.
Son üç rüyadan sonra ruhumu oldukça karmaşık hissettim. Hele o rüya yerine koymadığım andan sonra... Uyumak, yumuşacık yatağıma uzanmak istiyordum. Aynı zamanda anlamayı merak ediyordum. Kendi dünyamda, kişiliğimi iyi bir yüzle gizlemiştim. Fakat ben iyi hissetmediğim sürece, insanların mutluluğundan neşelensem bile çok kısa sürecekti. Şimdi o huzursuz ama durgun hâlimle oturuyordum.
"Sana daha süre veremem." dedi.
Şaşırdım. "Neden?" dedim.
"Çünkü ne zaman öleceğini biliyorum. Benim bir saatim senin yılların. Daha bu sabah görüştük ve senin bana göre günler sonra geldiğin zaman var."
Yutkundum. "Pek... hoş değil." dedim, ne diyeceğimi bilemeden.
Yanıma geldi. Oturdu. "Bugün," dedi. "Bir rüya gördüm. Evren bana sesleniyordu."
Merakla sordum. "Peki, ne dedi?"
" 'Bu son şansın. Eğer şu işi bitirmezsen, hayatın boyu kâbus görürsün.' dedi. Sinan abi, o rüyaları görmeyi sen de istemezsin. Bakma on dört yaşında olduğuma. Sen ara sıra kötülüklerle karşılaşıyorsun. Bense her saniye katliam ve dehşet görüyorum. Bir çocuğun karakterini bozacak kadar fena..."
"Seni anlıyorum. Ama sadede gelmelisin."
Başını salladı. "Haklısın." dedi. "Konumuz Andara'ydı... Onu sana anlattım. Şu an önemli olan senin hayatın."
"Ne var benim hayatımda? Önemli olan ne?"
"Onu Evren biliyor. Benim işim seni düzeltmek... Bugün bana Evren'le konuşmalarınızı gösterdi. Aynaya baktığın anı hatırlıyor musun?"
Düşündüm. "Hatırlıyorum. Kaptandım. Gemide, kamaramda duruyordu. Bedenimdeki değişikliğe hayret etmiştim!"
"Hem de nasıl! O gün Evren'le hayatında ikinci kez konuştun. Gemin patlayıp arkadaşının gemisine binince de konuştunuz. O senin düzelmeni istiyordu. İnsanlara yaptığın kötü davranışları bir gün yüzüne vurmak ve seni zor duruma sokmak en çok istediği şeydi. Onu sinirlendirdiğini söyledi. Ama sen yanlış davranmayı sürdürdün. Son rüyanda, Bağımsızlık Savaşı'nda kendine geldin. Rüyada ne yapman gerektiğini anladın. Ama bu ona yetmiyor. Daha önce düzgün davranmanı istiyordu. Daha bir sürü rüya görmeni çok istiyor. Ama bunu kaldırabilecek gücün kalmadı. Enerjini rüyalarda ve çalışmada bitirdin... Kendi denedi. Fakat öfkesinden kendisinin bunu başaramayacağını anladı. Beni görevlendirdi. Bunu zorla yaptı. Yoksa kimse üstlenmezdi. Kötü rüyaları başıma sardı. Senin anlayacağını sandım. Bu kadar akıllı bir mimarın kendi kendine başaracağını düşündüm... Ama olmadı. Hâlâ bir haber yaşıyorsun. Senin yapmadığın şey ne biliyor musun? Düşünmemek."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Yazılmış Zaman
Science FictionKimsenin hikayesi rastgele başlamaz. Hepsinin tutunduğu, var olduğu bir yer vardır. Hepsi birbirine girebilir, evrenin kanunları değişebilir ve hiçbir şey düşündüğümüz gibi olmayabilir. Karşınızda Paralel Evrenler Teorisi!.. Ve hiçb...