Ramesses'e ihtiyacı olanlara yardım etmek istediğimi söyledim. Kabul etmedi. Harcayacağım para ondan gidecekti. Korumalarıma da söyledi. Sadece gezmeye izin veriyordu.
Niu ile gezerken şehrin içinden piramitleri gördüm. Uzaktan içlerinde ölülerin varlığını hissettim. Birinde firavun vardı, diğerlerinde halk.
Piramitlerde çalışan mimarlar düzgün insanlardı. Bu kadar düzgün yapıları yapabilmek için güneşin altında nasıl da çalışıyorlardı...
Niu onların yanına gitme isteğim üzerine pazara yöneldi. Korumalar ikiye ayrıldı. Kumda ayaklarımı kaldıra kaldıra ilerledim.
"Kolay gelsin!" dedim. "Nasıl gidiyor?"
Piramit taslağını inceleyen biri, "Yorucu." dedi.
"Yardım edebilir miyim?"
"Bunun için yeterli bilgiye sahip olmanız gerekir. Piramidin üzerinde bir katkınız olamaz."
Benimle böyle konuşmasının nedeni mimarbaşı olması. Kendi konularımızda aynı derece gibiyiz.
"Ben de bir mimarım."
Kahkaha attı. "Belgeniz varsa sizi de çalıştırayım. Ama bundan hiç hoşlanmazsınız."
Ensemi kaşıdım. Bu adamın derdi neydi? Önce yeterli bilgi dedi, şimdi de belge diyor. Katkım olması için belgeye ihtiyacım yok.
Taslağın üzerine eğildim. "Bunu 3-4-5 üçgeni ile yapıyorsunuz..."
"Evet." dedi herkes biliyormuş gibi.
"Bu piramitlerin az bilinen müthiş özellikleri var."
"Doğru."
"Nedir onlar?"
Alnındaki teri sildi. "Size açıklama yapacak hâlim yok. Lütfen sonra..."
Elimi salladım. "Bunu öğrenirsem yapacağım birçok şey değişecek."
Bir süre gözümün içine baktı. Nefes alıp verişi derinden duyuluyordu. "Piramitleri Dünya'nın tam ağırlık merkezine yapıyoruz. 3-4-5 üçgeni, Dünya ile Güneş arasındaki uzaklığı gösteren oranlar..."
"Başka?"
"Taban alanı, yüksekliğinin iki katına bölünürse pi sayısı çıkar. Sadece bunlar değil; sağlık, yiyecek-içecek gibi konularda da faydası var."
"Nedir onlar?"
"Sütle yoğurt elde ediyoruz. Birkaç gün beklemesi yeter."
"Bozulmuyor mu?"
"Elbette hayır!" dedi atarlanarak. Yaptığı şeyden memnun gibiydi. "Taptaze kalıyor."
"Hmm..." dedim. Bu rüyada öfkelilerle uğraşmak hoşuma gitmişti. "Başka?"
"Kirli bir suyu içeri koy da gör bakalım!"
"Dur bir düşüneyim..." Çenemi kaşıdım. "Temizleniyor mu?"
"Düşündüğümden akıllısın."
Bu bir iltifat değildi. Arkamda yumruğumu sıktım.
Aklına güzel bir şey gelmiş gibi sırıttı. "Bitkiler daha hızlı büyüyor."
"Başka?"
"Yemekler mumyalanıyor."
"Başka?"
Yüzünü buruşturdu. "Ne çok şey bekliyorsun bizden! Git işine!"
Sırıttım. Eğlenmiştim. Ama Mısır Mimarlık Tarihi'ni okumuştum. Başka şeyler de vardı...
"Hey!" dedim. "İçerisi uygun sıcaklıkta mı?"
"Yeter!" dedi. "Daha fazla uğraşma benimle!"
"Kışın sıcak, yazın serin olabilir."
"Senin önerini dinlemiyorum!"
Omuz silktim. "Sen bilirsin. Firavuna yeterince hizmet etmemiş olursun."
Onların zayıf noktası buydu. Firavuna sadece hükümdar demiyor, ona tapıyorlardı. Yetersiz hizmet, kötü gelecekti.
Ben giderken seslendi. "Bekle!.. Söylemeni istiyorum."
Ona anlatmaya başladım. "Uygun bir malzeme kullanabilirsin. Isıyı geçirmeyen bir madde."
"Düşünmem lâzım." dedi. "Daha önerin var mı?"
"Var." dedim. Aklıma çılgınca fikirler geliyordu. Ağzımdan kaçırdım. "Yaralılar daha hızlı iyileşebilir."
"Ne?"
Yine batırdın Sinan dedim kendi kendime. Durumu kurtarmam lâzımdı. Yaralar nasıl hızlı iyileşir?.. Semender olabilir mi? Kuyruğu koptuğunda yenisi çıkıyordu. Hızla iyileşiyordu.
"Tylotoin* gibi bir madde."
"Semender, değil mi?"
Gülümsedim. Bu Mısırlılar düşündüğümden çok şey biliyordu. Şimdi geldik en önemlisine...
"Bir şey daha var. Firavun için özel bir şey hazırlayabilirsin. Doğum günü, tahta çıkış günü, ölüm tarihi vs. sen seç. Sadece bazı günler odasına güneş doğarken ışık girsin."
Bu fikir onu çok sevindirdi. "İnanamıyorum. Sen gerçekten müthiş bir mimarsın! Bunu tüm piramitlere uygulamalıyım."
Böylece yıllar içinde piramidi tamamladı. Firavunun doğum günü ve tahta çıkış günü güneş ışığı içeri girecekti.
Mimarbaşıyla konuşurken yeni bir konu açtı. "Bak, dostum... Çok güzel şeyler biliyorsun. Çok akıllısın. Bence sen aynı zamanda yardımcım olmalısın."
Güldüm. "Bunun için daha çok yolum var."
Gülümsedi. "Ama en önemlisi ne biliyor musun?"
Hayır anlamında başımı salladım.
Yukarı baktı. Güneş batmak üzereydi. "Şu beliren yıldızları görüyor musun? Onların duyguları olsa, onlarla ilgili çalışma yapsam da, en iyi astronom olsam da gönüllerini alamam. Gönül ve çalışmak aynı şey değildir..."
Kendimi uzayın derinliğinde hissettim. Orada uçuyor, yıldızlara selam veriyordum.
"Gönüllerini almak için, gönlümü verirdim. Mimar olmak da böyledir. Onu gönlünce, sevdiğin şekilde yaparsın. Zorundaysan, sevmeye çalışırsın. Kendini onda hissettiğini göstermek için işaret bırakırsın. Yapıya bakarak bir şey anlamazsın. Ne dediğine bakarsın. Bir mimarsan, dostum, ona içini dök. Öyle dök ki, bakan-dinleyen hayrete düşsün..."
Yıldızların arasında dolanıyordum. Beni yutmaya çalışıyor, birbirlerine giriyorlardı. Sonra Güneş'i gördüm. Yaklaştıkça yaklaştı. Beni içine aldı.
* Diğer adı peptidin (küçük protein).
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Yazılmış Zaman
Science FictionKimsenin hikayesi rastgele başlamaz. Hepsinin tutunduğu, var olduğu bir yer vardır. Hepsi birbirine girebilir, evrenin kanunları değişebilir ve hiçbir şey düşündüğümüz gibi olmayabilir. Karşınızda Paralel Evrenler Teorisi!.. Ve hiçb...