41

71 85 1
                                    


        Ve Sinan'ın uyuduğu o gece... Siyahlara bürünmüş bir adam, Sinan'ın kilitlemeyi unuttuğu kapısından içeri girdi. Değerli ne var ne yok aramaya koyuldu. Ama daha bir dakika geçmeden bir homurtu duydu. "Hhrrrr... Ne kadar garip isimleriniz var..."

        Başta ayakta mı diye şüphe duydu. Sinan'ın odasına girince rüyasında konuştuğunu anladı. Odasını hızla taradı ve gözüne bir sandık ilişti. Masanın arkasında, perdenin altındaydı. Kutuyu dikkatle aldı ve içini açtı. Gözü kamaştı. Safir gibi bir taştı bu. Büyülendi. Taşın içindeki buharın dalgalanmasıyla zihni bulandı.

        Sinan yatağında koşmaya başladı. Adam o kadar endişelendi ki sadece taşı alıp gitti.

+++

        Kendimi bir sokakta buldum. Onlarca ev vardı. İleride bir meydan, ortada bir çeşme, Osmanlı usûlü beyaz şapkalı adamlar ve abartıyla konuşan diğerleri... Mihrümah neredeydi?

        Bir süre dolandım, onu aradım. Hiçbir yerde yoktu. Ne saman yığınında, ne çatıda, ne de başka yerde. Belki beni tutarken eli kayıp orada kalmıştı. Belki de geliyordu ama hortum açılmıyordu. Ya başka yere gittiyse? Nasıl bulacaktım onu?

        Birine sormalıydım... Ama bura benim mahalle değildi! Aynı dünya bile değildi. Nasıl... nasıl ikinci rüyayı görüyordum?

        Şaşkınlık içinde birine sordum. "Affedersiniz, burada bir kız gördünüz mü? Kahve saçlı, yeşil gözlü, değişik birini?"

        Adam beni süzdükten sonra, "Üzgünüm, görmedim." dedi.

        Sorduğum birkaç kişiden aynı yanıtı aldım. Meydanın diğer tarafında bir çarşı vardı. Herkese, meşgul olan olmayan bütün insanlara sordum.

        "Affedersiniz, siyah saçlı, yeşil gözlü minik bir kız gördünüz-"

        "Hayır!"

        Esnafa sordum. "Pardon, rahatsız ediyorum. Kaybolmuş bir kız gördünüz mü?"

        "Burada kimse kaybolmaz, oğlum. Savaş ortamı değil ya! Görmedim ayrıca."

        Umutsuzca evleri dolaştım. Kapıyı açan herkese ezberimde olan soruyu sordum. Ama ne fayda! Kimse, kendilerine göre farklı ırktaki bu kızı fark etmemişti. Keşke ısrar etseydim de gelmeseydi! Şu kısacık hayatımdan biri daha gitmişti.

        Bir köşeye oturdum. Yüzüm kızarmıştı. Mihrümah, neden geldin yanıma? Öyleyse neden gittin? Bir hayal, onu düşleyeni nasıl bırakırdı? Yoksa o hayal zaten var mıydı?.. Hep kafamda bu soru vardı. Çevremdekilere aldırmadan, yavaş, alçak sesle dizeler okudum.

        Yeşeren yüzüm kızarır bugün

        Ne zaman kayıpsa o gün bugün

        Ona Mihrümah diye seslenir

        Ay'a benzetir ve Güneş doğar

        Adı Mihrümah'tı, Güneş ve Ay

        Bana seslenirdi Sinan abey*

        ...

        Bunları duyan yanıma geldi, sözlerimi dinledi. Sonuna doğru ağlayanlar oldu.

        Öndekilerden biri, "Aaa, Şaman?" dedi. "Ne yapıyorsun? Burada durma, içeri geç." dedi. Çaresiz, dışarıda kalmaktansa, içeri geçtim. Şiiri dalgın söylemenin etkisiyle başım döndü. Adam, "İyi misin?" dedi.

Yazılmış Zaman Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin