Hayreddin Paşa'nın öldüğü gün yeni bir rüya göreceğimi bilmiyordum, onun gibi biriyle tanışacağımı da.
Beni her rüyama götüren mavi hortumdan düştüm. Issız bucaksız topraklarda her yerde çalılık vardı. Hava sıcaktı ve ormansız olduğundan değişikti. Olduğum yerde duracağıma yürümeyi tercih ettim. Az ileride bir kafile gördüm. Bozkır midillileri vardı. Çadırları geniş ve timsah-ejderha desenleriyle süslüydü. Erkeklerde ilk gördüğüm, saçlarının uzun olmasıydı. Kadın hiç yoktu. Gözleri çekikti ve karaydı. Kararlı yürüyorlardı ve görünüş olarak Osmanlı halkını andırıyorlardı. Tam ortada ise timsah-ejderha bayrak dalgalanıyordu.
Yakınımdaki en büyük çalılığa gizlendim. Bunlar vahşi ve yabancılara acımayan insanlardı. Moğollar kadar kaba ve güçlüydü. İnanılmaz bir rüyada ölmek ne yapar bilmiyordum. Tek yol kaçmaktı.
Toprağa yapıştım ve sürüne sürüne en yakındaki tepeye yöneldim. Üstüm bu sefer bejdi. Rüzgar vardı ve bu kötüydü. Çalılıklar hareket ederse yavaş sürünüşüm fark edilirdi.
Tepenin zirvesine yirmi arşın* kaldı. Kertenkelelerin gittiğim yere kaçışı, arkamda birinin varlığını hissettiriyordu. Korkudan hızlı hareket ettim. Tepeyi geçince ise rahat bir nefes aldım. "Şimdi güvendeyim." dedim.
Ardından önümde bir çift bacak belirdi. Nefesimi tuttum. Kafamı kaldırdım. Karşımda üç arşın** bir adam duruyordu ama sıradan biri değildi. Başında diğer erkeklerden farklı, beyaz bir başlık vardı. Belinde kılıcı, kestane rengi kıyafetiyle bir yeniçeriyi andırıyordu. Yüzümdeki ifadeyi görünce sırıttı. "Yanlış hesap." dedi. Sırtımdan tutup ayağa kaldırdı, gitmek istemediğim yere götürdü.
***
Hırçın bakışları arasında onları iknâ etmeye çalıştım. Düşman olmadığımı söyledim ama dinlemediler. Bilmedikleri bir görünüşüm vardı, onlar için uzaylı gibiydim.
"Kayboldum, uyandığımda kendimi yakınınızda buldum. Düşmanlarınızı tanıyorum, bana da düşmanlar. Kimi görsem kaçma gereği duyuyorum. Lütfen, hem size yardım da ederim. Bilgiliyimdir. Hastalarınızı iyileştirmeye katkım olur. Yeter ki bana zarar vermeyin!"
Sonunda sürüklemek zorunda kaldılar. Dört bir yanda duran midillilerin oraya götürdüler. O sıra başka bir adamı alanın ortasına aldılar. Giysilerini yırtıp saçlarını bıçakla kazıdılar. Kanayan başını tutuyor, tüm gücüyle "Lütfen," diyordu. "Lütfen acıyın bana, bir daha yapmayacağım, bulaşmayacağım o kadına. Lütfen..."
Yere yatırıp kollarına bacaklarına ip bağladılar. İpleri yanındaki dört midilliye geçirip arkalarına vurdular. Hepsi farklı yere koştu. Adamın kolları da bacakları da koptu ve midillilerin ardında sürüklendi. Haykırışları dakikalarca sürdü, debelendi. Sonunda mecâli kalmadı, sustu. Bedeninden oluk oluk kan akıyordu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Yazılmış Zaman
Science FictionKimsenin hikayesi rastgele başlamaz. Hepsinin tutunduğu, var olduğu bir yer vardır. Hepsi birbirine girebilir, evrenin kanunları değişebilir ve hiçbir şey düşündüğümüz gibi olmayabilir. Karşınızda Paralel Evrenler Teorisi!.. Ve hiçb...