Sabah güneş doğarken Dikit beni sarsarak uyandırdı. "Haydi, moruk, kalk." dedi.
Başka kıyafetim olmadığı için yataktan kalktığım gibi dışarı çıktım. Dikit beni uzun süre yürüttü. O idam bölgesinin yanında, en az benim kadar yaşlı bir adamın önüne oturttu. Görünüşü sağlıkla uğraştığını gösteriyordu.
Dimdikti, ellerini havada gezdiriyordu ve gözleri kapalıydı. "Ey yaşlı Bala ferdi, gözlerinin feri sönmüş, yanakların çökmüş, kemiklerin fırlamış, bu ne yorgunluk! Demez misin ben bir hekimim? Söyle o hâlde, elimde tuttuğum şey nedir?"dedi.
Avucunu açtı. Başta vıcık vıcık göründü. Sonra pembeleşti... "Solucan mı?"dedim.
"Hayır!" diye bağırdı. "Bu bir şahin yumurtası. Kör müsün? Dediğin nedir bile bilmiyorum!"
Endişe içimi sardı. Böyle soruları cevaplamam mümkün değildi. Dikit'i unutmuştum bile.
Adam elini ters çevirdi. Gözlerini açtı... Tamamı korkunç bir griye bürünmüş, dehşetti. Geri kaçtım.
Birden kahkahalarla gülmeye başladı. Dikit de gülüyordu. Adam gözünden ince bir tabaka çıkardı. "Hahaha... Beni o kadar güldürdün ki, cidden inandın mı?!"
Gözleri elaydı. Mutluluk ve anlayış saçıyordu. Hiç gülmedim. Yerimde doğrulup sertçe baktım. "Benimle oyun mu oynamak istiyorsun?"
Tekrar güldü. "Elbette hayır. Dikit sana söylemedi mi? Her yeni geleni bu başlangıç testinden geçiririm, korkak mı diye. Bunu bilmek ne soracağımı belirliyor. Şimdi, hazırsan başlayalım!"
Eline çalı aldı. "Bu ne?"
"Eee..." Basit soruların ardında mutlaka bir hile yatar. Ölüm kalım meselesi, her türlü dolaba müsaittir. "Ot mu?"
Başını salladı. "Evvet!"
Çalıyı bıraktı. "Burnum tıkalıysa, ne olmuşumdur?"
"Nezle."
"Evet! Mükemmel gidiyoruz."
Mükemmel demek, herkesin bildiği şeyleri söylemek değildir. Ama düşündüm de, bunlar onlara göre bilinmedik şeylerdi (!).
Bir kertenkelenin kuyruğunu kesti. "Bir süre sonra yeni kuyruğu çıkacak. Neden?"
"Kendini yeniliyor. Kuyruğunu düşmanları yanıltmak için bırakır."
"Aynen öyle. Peki... çadırı ısıtmak için ne önerirsin?"
"Mümkün olduğunca çok eşyayla doldururum. Yoğunluk artınca ısı da artar."
Bunu onların yapabileceği bir şey olduğu için söyledim. "Hmm." dedi. "Bunlar göç ederken nasıl taşınır o hâlde?"
Bir süre kafamı kaşıdım. "Şey, ağır olmadıkları sürece sıkıntı çıkmaz. Yapımı uğraş gerektirmeyen şeyler de olur, nereye giderseniz gidin, bir çırpıda tekrar yapabilirsiniz."
Dikkatle dinledi. "Etkileyici." dedi. "Şu minik damarlarım kanıyorsa ne yapmalıyım?"
"Üzerine bastırın ya da soğuk nesne tutun."
"Boğazım kesilirse ne yaparsın?"
"Derinden kesilmediyse temiz bir bezle sararım."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Yazılmış Zaman
Science FictionKimsenin hikayesi rastgele başlamaz. Hepsinin tutunduğu, var olduğu bir yer vardır. Hepsi birbirine girebilir, evrenin kanunları değişebilir ve hiçbir şey düşündüğümüz gibi olmayabilir. Karşınızda Paralel Evrenler Teorisi!.. Ve hiçb...