37☇SİHİR

78 19 0
                                    

O bıçağın sihirli olduğuna artık emin olmuştum.

O bıçak kime saplanırsa ilk önce saplandığı yerden ışıltılar çıkarken ardından hemen bedeninde dumanlar yükselerek yavaşça beden tozlaşmaya başlıyordu. Ardından kendi gideceği yolu biliyormuş gibi hiçbir etki olmadan gökyüzüne doğru çıkmaya başlıyordu.

Bu hayatımda gördüğüm en ilginç ölüm şekliydi.

Aslında bu olay pekte insanı öldürüyormuş gibi gelmiyordu. Ama ne olduğunu da bilmiyordum. Çünkü ölen insanın cesedi olduğu yerde dururdu, değil mi? Ama o bıçak saplanan beden ortadan yok oluyordu. Cidden bu kusursuz işlenen cinayet değilse neydi? Arkanda sıfır kanıt bırakarak yoluna bakabilirdin.

Cidden o bıçak büyülerle, sihirlerle kaplanmış bir lanet cisimdi. Daha sonra aklıma Coetus'un o kütüphanede gizli yerindeki kitaplar geldi. Kitaplar çoğunlukla sihir, büyü ve bunların dışında taşlarla ilgili kitap vardı. Unutmadan sadece bir tanecik psikoloji kitabı vardı, onu da ben almıştım ama daha sonra Coetus onu da yok etmişti.

O bıçağı da kesinlikle o kitapların içindeki büyü, sihir gibi şeyler yapmıştı. Yoksa sıradan bir bıçağın asla öyle bir işlevi yoktu. Ki bıçakta değişikti, onunda tutma yerinde bir taş bulunuyordu. Kesinlikle Coetus o taşa sihir yaptı ve onu bıçağa takmıştı. Böylece taşın üzerindeki sihir bıçağa işlemişti.

Sorun şuydu ki ben sihirlere inanmayan biriydim, taa ki bugüne kadar.

O bıçağı ne kadar Coetus'un elinden alıp çöpe atmak istesemde Coetus o bıçağı yanından ayırmadığına göre onun için çok önem taşıyordu. Ve ben böyle bir şey yapmaya kalkışsam Coetus beni yaşatmazdı. Yüksek ihtimal az önce o rüzgarın daha kuvvetlisini yaparak beni uzaya fırlatırdı. Bundan sonra Coetus'a daha dikkatli davranmam gerektiğini anlamış olmuştum.

İşin diğer garip yanı Coetus bıçağı sapladığında olacağı olayları sırayla bilirken bile bile neden bundan eksik kalmıyordu? Bu benim gözlerimin önünde yaptığı ikinci insandı ve daha benim görmediğim insanlar da kesinlikle olmuştur.

Bu belki onun gözünde katil olarak sınıflandırmıyor olabilir ama ben ya da dışarı gözüyle katil olarak çok rahat sınıflandırabilirdim. Belki de Coetus kendini katil olarak görmediği için bunu yapmaya devam ediyordu. Çünkü bunu yaparken ki haz ve zevki ilk defa çok net görmüştüm.

İlki, eski depoda olan da suratını pek görememiştim, bu yüzden herhangi bir yorumda bulunamazdım. Ama bugün çok net görmüştüm. Gözündeki şeytanice sırıtma, bunu yaparken ki yaşadığı haz... Gözlerine kara perde inmiş gibiydi. O an kendisini dış ortama kapatmış gibiydi. Bunlar bir insanı psikopat yapmıyor da ne yapıyordu?

Hele adamın bana zarar verme ihtimali yüksek olmasına rağmen bir şey yapmamıştı. Adam amacını açıkça belli etmişti, belki yine Coetus'u gizliden gizliye takip edecekti ama bunu bugünkü gibi hata yapmayarak görünmeden yapabilirdi. Hem o adamı öldürerek kimin emri altında çalıştığını öğrenme ihtimalini de yok saymıştı.

Ve şu cidden İnsendy muhabbeti can sıkıcı hal almaya başlamıştı. O ilk olayda da İnsendy konusu açılırken şimdide açılmıştı. Ben bilmiyordum fakat şu her kime İnsendy dedikleri kişiler masum kişiyse bu yaptıkları çok büyük vebali olurdu.

Coetus'un sergilediği en son ki şovuna ne demeliydi? Bunu kendime zor itiraf etsem de o rüzgarı Coetus basit bir elleriyle yaratmış, onu yönetebilmişti. Bunu görmemle direkt aklıma geçen Coetus'un parmaklarıyla yaptığı su şovu gelmişti. Su birikintileri havada aynı o bıçaktaki asılmış gibi yaparken bir yandan da o suları çeşitli figüranlara çevirebiliyordu. O an ilk defa böyle bir şeye şahit olduğum için üzerinde pek durmamıştım. O an yaptığı tek etki benim üzerimde Coetus'un parmaklarından korkmak olmuştu. Sonuçta suyu farklı farklı şekillere sokan bir kişi beni de farklı farklı pozisyonlara getirir diye korkmuştum.

Ölü BedenHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin