43☇GÖREV

41 13 0
                                    

Anne... Anne... Anne...

Bu kavram şüphesiz tüm herkes için paha biçilemez bir kelimeydi. Sonuçta tüm zorluklara dokuz ay göğüs germiş, o acıyla kıvranmayla bizi dünyaya getirmiş, yetmemiş kaç yaşımızda olursak olalım bizi kendi çabalarıyla büyütmeye çalışmış kişiydi. Bu yüzden annelerin yeri her zaman farklı yerdedir.

Boşuna anneler kutsaldır denilmiyordu. Bu yüzden bendeki anne kavramı çok yüksek yerlerdeydi ve değer verirdim. Bu son zamanlar hariç anneme hiç üzmez iken bu sıralar annemi üzdüğümün farkındaydım ama ne olursa olsun bilerek üzmüyordum.

İşte Coetus'ta ne kadar üzülmek istemese de içinde annesine karşı affedemeyen bir yanı gözlerinden belli oluyordu. Annesini çok severken bir yandan da ihaneti onun altında eziyordu. Annesinin daha öncesinde Sendyler'e yaptığı ihanet ve sırtına dönmeyi sanki Coetus yapmış gibi yük olmuştu. Sanki bu görevi yapmasının en büyük etkeni buydu, eğer annesinin yaptığı o hatayı kendisi düzeltebilirse hem vicdanen hemde ihanet duygusunu bırakabilecekti. Belkide bu görevi seçmesindeki en büyük etken buydu, kendince içini ferahlatmayı düşünüyordu.

Bir yandan da düşündüğü şey annesi gibi karşı düşmanına aşık olmak gibi bir hataya düşmesiydi. Bu durumdan ölesiye korktuğunu yüz ifadelerinden anlıyordum ama bu karşı düşmana nefretiyle böyle bir şeyin imkansızlığını ben bile anlarken o bunu anlamamakla ısrarcıydı. Böyle bir ihtimali var olarak görüyordu ama benim gördüğüm şey ise asla olamayacak olması.

İşte fark edebilmiştim, anne kelimesi Coetus gibileri için içinde her zaman burukluk vardı. Başkaları için bu kelime en değerli hazineyle eş değer iken Coetus için kabuk bağlamış yarasıydı. Ne zaman o kabukla oynamaya başlasa kanayacaktı. Coetus içinde öyleydi her zaman annesi yarası olarak kalacaktı ama bu durum beni üzüyordu. Ne olursa olsun annesine karşı böyle duygular içinde olmaması gerekiyordu. İmkanım olsa bu duyguların değişmesi için elimden geleni yapardım fakat benim karışabileceğim konu değildi. Sonuçta Coetus ve annesinin arasında olan bir konuydu, benim tavsiyelerim onu vazgeçtirmezdi. Ki haddim değildi.

Coetus acılı itirafını söyledikten sonra dilim tutulmuş gibi bir şey diyemedim. Zaten Coetus'ta benim bir şey diyememezliğim işine geliyormuş gibi o da bir şey dememişti.

Çünkü bu kadar yakın birisi olduğunu düşünmemiştim, aklımın ucundan bile geçmediği için şok olmuştum. Coetus bu yüzden görevini yerine getirmeyeceği için evham yapıyordu. Annesi bu görevi yerine getirememişti, bu yüzden o da endişeliydi.

Annesinin bu görevi yerine getirmeme sebebi farklı olsa da bu zamana kadar kimse de yapamamış olmalı ki bu durumdalardı. Coetus'un da endişesi buydu.

Aklıma hemen annesini demeden önce dediklerim aklıma gelmişti. Çünkü bilmeden annesi için aklı bir karış hovarda olan ergen bir kız diye nitelendirmiştim. Bunları söylerken annesi değil, başka birisi olduğu için söylemiştim. Şüphesiz annesi olduğunu bilseydim herhangi bir yorumda bulunmazdım. Bunun farkında olduğum için Coetus'a karşı mahcup hissetmiştim. Bir süre sessizlikten sonra konuşan ilk ben olmuştum.

"Özür dilerim." diye ağzımın içinden geveledim. Coetus itirafından sonra böyle bir şey dememi beklemediği için sorar gibi bakıyordu. "Bilmeden annen için pek hoş kelimeler de bulunmadım."

Verdiğim yanıtla Coetus'ta buruk bir tebessüm oluştu. "Sorun değil. Dediklerin bir kısmını bende onaylamıyor değilim. Sonuçta aklı bir karış havada olmasa ya da hovarda olmasaydı görevini tamamlayabilirdi."

Yani benimde düşüncem bu yöndeydi. Tamam, aşık olmak kötü bir şey değildi ama annesinin zamanlaması kötüydü. Mesela şu an ben üniversite sınavını umursamıyordum ama ben eski Cankut olsaydım ve birisine aşık olsaydım annem kesinlikle kızardı. Çünkü beni etkileyeceğini biliyordu. Haliyle sınavlarımda düşük puan almamak için aşk işleriyle uğraşmamı istemezdi. Coetus'un annesinin de o hesaptı. Zamansız aşkı kendi türlerinde olan ruhlara daha fazla esir altında kalması demekti.

Ölü BedenHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin