49☇YARA

27 4 0
                                    

Adamlar gideli yaklaşık üzerinden on dakika geçse bile sanki Coetus kısır döngüdeymiş ve o andan çıkamıyormuş gibi duruyordu. Hala tozu dumana katarak gittikleri arabaların arkasından bakıyordu.

Coetus'un ne kadar yaralandığının farkındaydım. Bu fiziki yarası olarak saysakta daha çok ruhen yara almıştı. Sonuçta babasından asla tahmin edemeyeceği yara almıştı. Bu yara Coetus'un altı yaşından beri geçmeyen yara olsa da şu an için tekrar kabuğu sıyrılıp kan akıyordu.

Bu kız kaç kere daha ihanet görecekti? Ne kadar daha hayattan tekme yiyecekti?

Teselli edebileceğim bir şey de yoktu. Coetus'a ne deseydim? Senin en büyük günahın baban. Zaten o şerefsizdi, yapar mı diyecektim. Bu lafım gayet cuk diye otursa da böyle bir şey yapmaya hakkı yoktu. Hele ki öz kızına. Babasının nerede olduğunu fikri yokken baştan beri kızının peşindeydi. Resmen babasıyla savaşmak zorunda bırakmıştı. Babası için kızı önemli olmayabilirdi ama Coetus için azda olsa babasına karşı sevgi olduğunu anlıyordum. Bunu bu kadar şok geçirmesinden anlıyordum. Küçükken bize zarar verdi diyordu ama babasıydı, bir daha yapmaz diye kendini telkin ediyordu. Ama şimdi işler değişmişti. Öz kızına zarar vereceğini çok güzel mesajını iletmişti.

Öz kızı! Hangi baba bunu yapardı ki? Çocuğunu sevmiyor olabilirsin ama bu kadarı çok fazla ileriyi aşıyordu. Ki bunun acısını da çok masum birisinden çıkarıyordu. Coetus'un babası bu kadar ileriye gitmesi öz kızı olmadığına itiyordu. Acaba üvey çocuğu olduğu ve bunu Coetus bilmiyor muydu? Tabii, bu yaptığı şeyin asla açıklaması bu olamazdı ama bu kadar nefreti olması da bu fikre itiyordu.

Bende ne yapacağımı bilememiştim. İki elim, ayağım derede kalmıştı. Coetus'u teselli mi edecektim, yarasını mı soracaktım? Yarası desen çok ayrı alemdi.

O kesikten oluk oluk kan akması gerekirken üç damla anca akmıştı. Hayret edilesi bir şeydi. Şu anlık bunun sebebini soramasamda Coetus'un Sendy olduğu için öyle olduğu fikri vardı. Ve öyle bir haldeydim ki adamlar iyi ki silahı değilde, bıçağı kullandı diye şükredecek haldeydim.

Bu ortamdan çıkmamızı sağlayan şey telefonumun tekrar duyulan sesiydi. Annem beni tekrardan arıyordu ve bu sefer de açmazsam soluğu poliste alacağını adım gibi biliyordum. Zaten bakkala gönderirken bile tedirgin olan kadın şimdi daha beteri haldedir.

Coetus'a kısa bir bakış attım. Hiç istifini bozmadan aynı put gibi duruyordu. Telefon zil sesine bile tepki vermemişti. Hızlıca cebimden çıkardığım telefonumu aramayı yanıtladım. Ben daha alo diyemeden tabii ki annem lafı ağzımı tıkmıştı.

"Nerede kaldın oğlum?" dedi annem telaşla sesiyle. "Gelemedin bir türlü."

Şu durumda babam annemin yanında durarak bu hareketine göz devirdiğine emindim. Annem dakika dakikasına kafasında hesabı yapıp çok az zaman kaybettiğim için arıyordu. Anlaşılan babamda annemi yatıştıramamış olmalı ki çareyi aramakla bulmuştu. Tabii ben annemin ilk çağrısına cevap vermemiştim, bunun da katkısı vardır.

Annemin sorduğu sorunun perde arkası çok daha farklı olsa da bunları anneme anlatamayacağım için sadece "Geliyorum anne. Az yolum kaldı." demekle yetindim. Bir nevi de doğru sayılırdı. Şu an eve çok yakındım.

"Tamam oğlum. Oyalanmadan çabuk gel." Sırf meraktan annemin filmi izlemediğine bile emindim. Kafası benimle meşgulken filmi de bırakmıştır.

"Tamam anne, geliyorum birazdan. Görüşürüz." deyip aramayı sonlandırdım.

Daha fazla annemi endişelendirmemek için artık harekete geçmemiz gerekiyordu. Bu yüzden Coetus'a temkinli ve kısık sesle adını söyledim.

Ölü BedenHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin