41☇KURŞUN

40 19 0
                                    

●

Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.

Kaç diye söylemek ne kadar da basit bir şeydi. Birde bunu keşke kas sistemim anlasa da bir an önce bacaklarım koşsaydı. Çünkü bedenim o kadar şok ve gerginlikten kaçmak için hareket ettiremiyor, kaskatı kesilmişti. Gözlerim o dört tehlikeli adamlarda takılı kalmış, gözlerimi onlardan çekemiyordum. Sanki bir an gözlerimi onlardan ayırırsam bize kurşun yağmuruna tutacaklarmış gibi bir his vardı.

Coetus ters istikamete doğru koşmak için hazırlanırken benim donmuş bedenimi görünce yapacağı faaliyetten vazgeçip benim bileğimden olağanüstü bir güçle sıkıca tuttu. Tuttuğu gibide kendisi koştu, bende ona bağlı olduğum için mecbur hareket etmek zorunda kaldım. Böylece göz hapsinden de çıkmış oldu. İlkten Coetus'a ayak uyduramadığım için birkaç kez tökezledim ama ondan sonra ayak uydurunca koşmaya başladım. Ve Coetus cidden çok hızlı koşuyordu ve ben uzun zaman sonra bu kadar hızlı koştuğum için bacaklarım ağrımaya başlamıştı bile.

O tehlikeli adamlarda bizim kaçmak gibi girişimde bulunacağımızı anladığında onlarda harekete geçmiş, bizim peşimizden gelmeye başlamışlardı.

Biz biraz daha önde olduğumuz için aramızda mesafe olsa da yine bize yetişebilirlerdi. Çita gibi çok hızlı koşuyordular. Ama kafamı arkaya doğru çevirip mesafemize bakmak istediğimde peşimizden koşan sadece iki adam olduğunu gördüm. Diğer iki adamlar neredeydi, ne yapıyordular hiç bilmiyordum ama bu hiç iyi olmamıştı. Hepsi peşimizden koştuğunda atlatma şansımız olabilirdi ama şimdi peşimizdeki iki adamı atlatsak bile geriye diğer iki adam vardı, ki belkide gelmeyen o iki adamın kucağına doğru bilmeden koşuyor olabiliriz.

Coetus hızlı olduğu için ona ayak uydurmak istesem de ciğerim o kadar yetmiyordu. Bacaklarımın sızlamasına, yetmeyen ve düzensiz olan nefesim de eşlik etmişti. Cidden şu durumda Coetus'un ayağına taş gibi yapışan bendim. Benim yüzümden biraz daha yavaş gitmek zorunda kalıyordu. Bunu ise çok hızlandığında ama onu bilerek biraz yavaşlatıp o da bana ayak uydurmasından anlamıştım.

Şu an aklıma gelen sadece dahiyane fikir ana cadde çıkmaktı ama zaten nefesim bana yetmezken konuşmaya efor sarf edemezdim. Bu yüzden de Coetus'a bir şey diyemiyordum. Ana caddeye çıktığımızda en azından insanların arasında silahını rahatça gösteremezdi. Bizde bundan fırsat bilerek kaçabilirdik ama Coetus'un kendinden emin ve sokakları bilirkişi gibi gittiği için bir planı vardır diye bir şey demiyordum.

Ama en önemli soru şuydu; bu kaçma-kovalama işi ne zamana kadar sürecekti? Zira bacak kaslarım az sonra istifa edecekti. Bunun yanı sıra ağrımaya da başlamıştı ama dişlerimi sıkarak ve Coetus'a engel olmamak için kendimi sıkarak koşuyordum.

Biraz daha ilerledikten sonra Coetus'un ve benim ayak ayak seslerimden başka ses yoktu. Bunun sevincini yaşayamadan fırsatı kaçırmayarak Coetus'u durdurur durdurmaz hemen ellerimi dizlerime dayayarak nefeslendim. Elimi hiç itirazsız kendime çektiğimde Coetus mecbur elimi bırakmıştı ama çatık kaşlarla bana bakarken bunun hiç iyi fikir olmadığını anlamıştım.

Ölü BedenHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin