6.bölüm

24K 989 53
                                    

     Arabamın önünde duruyor biraz nefes almak istiyordum. Sonra nereye gideceğime karar verecektim. Arkamdan belime sarılan kolları hissettiğimde irkilmiştim ve içimi bir öfke kaplamıştı. Kim buna cüret ederdi?

      Sinirle arkamı döndüğümde Yaser olduğunu fark etmemle içim rahatlamıştı. Gece gece kim bu sapık diye düşünüyordum.

Allah aşkına deli mi bu çocuk, arkadan sarılınır mı öyle?

"Yaser sen deli misin? Ne yapıyorsun aklım çıktı be?!"diye cırlamıştım.

Gülmesini beklemiştim çünkü Yaser her zaman gülerdi ama ciddi duruşunu hiç bozmamıştı. Bir eli hala belimde diğer eliyle gözlerimi silmiş, beni göğsüne yatırmıştı.

"Özür dilerim güzellik. Seni korkutmak istemedim. Annem kötü olduğunu ve çıktığını söyledi bende hemen gelip sana destek olmak için sarıldım. Biraz konuşmak ister misin?"diyerek beklentiyle yüzüme bakmıştı. Cevap vermediğimi fark ettiğinde konuya öyle direkt girmişti.

"Anladım hala konuşmak istemiyorsun ama dinleyebilirsin belki. Çünkü ben konuşmak istiyorum canımın yarısı."demişti.

Beni sevgisiyle şımartmak istediği zamanlar da 'canımın yarısı' derdi hep ve cidden öyleydik biz, tatlı tatlı atışır ama birbirimizsiz yapamaz, birbirimizin canının yarısı olmaktan mutluluk duyardık.

       Birlikte balık tuttuğumuz yere geldiğimizde neden buraya bizi getirmiş olduğunu anlayamamıştım. Konuşmak istediğini biliyordum ama gece gece balık tutacak değildik ya herhangi bir sahil kenarına banka da oturabilirdik neden buraya gelmiştik, anlamamıştım.

İkizimle canımız sıkıldığında, keyifli olduğumuzda, canımız ne zaman isterse aklımıza eser bu küçük deniz kenarına gelir, balık tutar, saatlerce denizi izler, konuşmazdık. Yani denizin ve manzaranın keyfini çıkarırdık.

     Biz birbirimizi konuşmadan da çoğu kez anlardık. Mutluyken zaten konuşmaya ihtiyacımız yoktu ki gözlerimizin içi güler, neşeli hallerimiz göz önünde olurdu. Mutsuzken de gözlerimize bakar sonra denize anlatır gibi denize bakar susardık, böylelikle biz birbirimize her şeyimizi sessizce anlatırdık. Biliyorum çok garip gelecek ama bizdeki bağ bunu anlatan tek gerçekti. O benim ne hissettiğimi bilirdi bende onun bu tamamen biz olmakla alakalıydı, ikiz olmamızla değildi.

     Yaser bize çok düşkün olduğundan beni anladığı kadar Ulaş'ı da anlardı. Tek anlamadığı konumuz Yağız'dı ve onda da güçlü duygularının gerçek olması ne yazık ki benim canımı feci derece de yakmıştı. Böyle olsun istemezdi tabii ki bu ne onun, ne de benim suçumdu. Bu benim kaderimdi ya da kadersizliğimdi (!)...

"Niye buraya geldik diye sormayacak mısın?"demişti beni anlamış gibiydi.

Arabadan inip birlikte oturduğumuz kayalıkların yanına gitmiştik ve hava oldukça serindi. Resmen kış geliyorum diyordu. Elbette bu soğukta kayalıklara oturacak değildik bu yüzden öylece ayakta dikiliyorduk.

      Bir süre etrafa bakıp, yerdeki çöplere kadar en ince detayına kadar incelemiştim. Buraya en son ne zaman gelmiştik Yaser'le bilmiyordum. Herkesten uzak ufak bir yerdi burası, küçük küçük kayalıklar vardı denizin vurup durduğu ve akşam akşam o kadar güzeldi ki denizin görüntüsü, nefes kesiciydi diyebilirdim. Adeta kapkaraydı, sadece uzakta olan ışıkların yansıması vuruyordu. Renk cümbüşü ışıklar o kadar güzeldi ki, denize hayran olmamak elde değildi. Kayalıklara vuran sesi sanki şiir gibiydi. Denizin beni hep sakinleştirdiğini, huzur verdiğini düşünürdüm. Sanki beni anlardı, sanki yaşadıklarıma şahitti, sanki benim bir parçamdı, işte o kadar severdim.

BENİ AŞKA İNANDIR Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin