Video: İkiye Onkala/ Bütün İstanbul Biliyor.."Öyle de güzeldi gözleri.. Bıraksam içine bir kendimi.."
Anlatır mıydı kelimeler terk edilmiş sözcükleri? Terk edilen sözcüklerin verdiği hisleri? Alışır mıydı insan her şeye? Alışmak zorunda oldukları kader miydi? Kader bazen güler gibi gösterip somurttuğunda, içimizdeki boşluğu ne doldurabilirdi ki... Hiçlikti bu. Kocaman bir hiçliğin içinde umuda dört elle sarılmak ne de çaresizceydi. Tüm dertlere inat bir çaresizliğe tutunmak kadere boyun eğmemek değil miydi?
Kırmızı, sade olan elbisemin boyun kısmı açık olduğundan, saçlarımı arkamda birleştirip küçük bir tokayla tutturmuştum. Çınar'ın o çok sevdiğim, sevdasının simgesi olduğunu düşündüğüm kolyesi boynumu süslerken aynadaki yansımama gülümsemiştim. Uzun zamandır işlerimizin yoğunluğu nedeniyle gidemediğimiz akşam yemeği randevumuza nihayet gidiyorduk.
"Güzelim hala hazır-"diyerek odaya giren Çınar'ın sessizliği karşısında küpemin tekini takarken ona doğru gülümseyerek dönmüştüm.
Gözleri hayranlıkla bakan adamın bakışlarının hiçbir zaman bitmemesini, her zaman bana aşkla bakmasını dilemiştim. Evlendiğimiz ilk günden bu yana Çınar bir an olsun bile bir değişim göstermemişti. Hatta belki de ben ondan daha fazla değişmiş olabilirdim ama Çınar kesinlikle daha bir aşık olmuştu. Hissettirdiği duyguların tarifi mümkün değilken yaşıyor olmak bambaşka bir serüvendi. İçimdeki çılgın kelebeklerin konmuş olduğu bir sevda vardı artık. Sonsuza giden yolda birlikte olduğum bir sevda. Bir sonu elbet vardı ama dünyevi bir son bize son olabilir miydi hiç?
"Ne?"diyerek gülümsemiş, alt dudağımı dişlerim arasına almıştım.
Büyük bir keyifle yaptığım şeyi izlediğinde yutkunmak durumunda kalmıştım. Şehvete dönen bakışları, o grileri öyle koyulaşıyordu ki, neye uğradığımı, kim olduğumu, nerede olduğumu unutturuyordu bana.
"Biz ertelesek ayıp olur mu? Bu.. bu.. bu haksızlık ama bana."diyerek yaklaşan kocamın ceketinde toz varmışçasına silkeleyip, nazlı nazlı süzülmüştüm.
"Haksızlık olan nedir?"diyerek öyle işveli bir ses tonuyla konuşmuştum ki, sonumun ne olacağını bildiğim halde onunla bu denli oynamaktan zevk alıyordum.
"Gitmiyoruz.."diyerek belimden kavrayarak kendine çektiğinde, aniden boynumda gezinen nefesiyle kendimi kaybeder gibi olmuştum.
"Ayıp olur.."
"Yapma.."
"Aşkım sen yapma.."
"Güzelim ama bana eziyet ediyorsun."diyerek ayrıldığımız sırada çocuk gibi suratını düşürdüğünde sarılmak istiyor ama yüz bulacağı içinde yapamıyordum.
Yatağın üzerindeki çantama uzanıp, daha fazla uzatmadan odadan dışarı gülümseyerek çıkmıştım. Ardımdan gelen Çınar tabii ki söylenen Çınar'dı. Bunu bana ödeteceğini, bu işin rövanşının mutlaka olacağını söylüyordu. Mutlu bir akşama merhaba derken, sevdiğimiz insanların yanına gidiyor, ertelediğimiz yemeğimizi yemenin ve birlikte olmanın keyfini çıkarmayı düşünüyorduk.
Zuhal, ailesi ve Ayşen teyzem uzunca bir zamandır bizi davet etmelerine rağmen, Çınar'ın işleriyle benim işlerimin bir türlü uyuşmaması nedeniyle toplanamamıştık. Düğünden bu zamana altı aydan fazla bir zaman geçmiş, bu süre zarfında onları birkaç kez görebilmiştim. Zuhal'in kayıt işlemlerini yaparken yanındaydım. İçim rahat bir şekilde onun eğitimiyle ilgileniyordum. Öyle doğal, öyle içten bir kızdı ki, birgün geldiğinde bana borcunu ödeyeceğini söyleyip duruyordu. Aslında bilmiyordu ki, bunu ona borç olarak yapmıyordum. Olması gereken buydu. Bu onun hakkı, belki de onun rızkıydı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
BENİ AŞKA İNANDIR
RomanceDüğün gününde terk edilen bir kadındı o. Yasemin DEMİRCİ.. Hayalleri, duyguları, hissettikleri, hissedecekleri, kaderi ve belki de her şeyi değişecekti o gün. Değişti de... Yaşadığı en büyük acısını tek başına atlatmasına sebep olan sevdiği kadının...