///
"En başından beri biliyordu hem de, kuzeninin seni kaçırdığı gün öğrendi. Sana söylemesi için defalarca kez şansı oldu ama bunu yapmadı. Sana yalan söylemeyi, senden saklamayı tercih etti" kulaklarım uğuldarken titreyen adımlarla yavaşça arkaya döndüm ve bulunduğum yeri terk etmek için hareketlendim ama beni sözleriyle tekrardan durdurmuş, yeni bir bilinmezliğin içine sokmuştu.
"Ha bir de, annenin sen diye büyüttüğü kimsesiz çocuğun adı Zeynep; şu öldürttüğüm, Uraz'ın kardeşi gibi olan, küçük kız"
***
Kitaplarda okurken, filmlerde izlerken hep ağlıyordum, ayrılık vakti geldiğinde. Kız ya da erkek, birinin canı acıyordu, diğeri kendini suçlu hissedip daha fazla harap oluyordu. Ne kadar mutlu başlasa da o film, elbet bir yerinde acı çekiliyordu. Biz ise... Biz birlikteliğimizin çoğunluğunu acılar içinde geçirmiştik. Kaza sonucu o beni öldü sanarken ben onu unutmuştum, en büyük ayrılığımız bu olmuştu. Sonra yine birbirimizi bulmuştuk ama daha kavuşamadan kuzenim tarafından kaçırılmıştım, beni kurtarmıştı. Tam kavuşmuş, mutlu olmaya başlamıştık ki zehirlendiğimi öğrenmiştik. Az daha sonsuza kadar ayrı kalacaktık ama yine beraber olabilmiştik. Yine her şey normale döndü, mutluyuz diyorken bu olmak zorundaydı tabii. Çünkü bizim bir arada kalmamız olanak dışıydı, imkânsızdı, olmaya ihtimal bile yoktu.
O evden çıktığımda Urazla karşılaşmıştık, sinirliydi. Yıkılmış halimi görünce benimle ilgilenmeye başlamıştı ama yüzüne bile bakmamış, sorduğu hiçbir soruya cevap vermemiştim. Sessiz kalıp ağlamıştım, arkamızda bizi izleyen babasından hesap sormak yerine bana ulaşmaya çalışmıştı ama başarılı olamamıştı. Şimdi ise elleri yüzümde geziniyor, sürekli olarak akan gözyaşlarımı siliyordu. Kafamı biraz kaldırıp kırgınca gözlerine baktım, ona haykıracak bir sürü kelimem vardı ama yine sessizliği seçmiştim. Sormak istiyordum, bana neden daha önce bahsetmediğini öğrenmek istiyordum ama biliyordum ki, bunu yapacak gücüm kalmamıştı.
"Lütfen bir kelime bile olsun konuş, Yağmur'um. O nahif sesini o kadar özledim ki, dök içindekileri. Ne oldu? Ne anlattı sana, neden bu haldesin, sevgilim?" burnumu çekip elimi havaya kaldırdım ve yüzümdeki ellerini ittirdim. Şaşkın hareleri üzerimdeyken boğazımdaki yumru, ağrının şiddetini daha da arttırıyordu.
"Neden, ha?" diye fısıldadım, yakınımda olduğu için duyduğuna emindim. Sesim titremişti, ayrıca ağladığım için boğuk da çıkmıştı.
"Bunu benim sana sormam gerekiyor, Uraz Korkmaz" dudakları şaşkınlıktan aralanmıştı. Oysa zeki bir adamdı, neler olduğunu anlaması bu kadar uzun sürmezdi. Dayanamıyordum, her şey o kadar üzerime çullanmıştı ki bütün içimdekileri atarcasına omuzlarından ittirdim, bedeni birkaç adım geriye savruldu.
"Neden bu haldeyim ben, Uraz? Neden sustun, bunca zaman boyunca neden hep sustun, Uraz? Neden anlatmadın bana? biz neden şimdi bu haldeyiz, Uraz?" bağırıyordum, bağırdıkça boğazımın acısı daha da artıyordu. Anlamıştı sonunda, gözlerinin dolduğunu gördüm. Kollarım yorgunlukla iki yanıma düşerken rüzgar saçlarımı savuruyordu, diğer hiçbir şey gibi bu da umurumda değildi.
"Ben..." diye başladı ama hiçbir özrün bizi kurtaramayacağının farkına vardı ve sustu. Tekrar burnumu çektim ve omuz silktim.
"Sana inanırdım ki ben, her ne desen inanırdım. Bu adam beni seviyor, bana asla yalan söylemez derdim. Gerçekleri saklamak da yalanın bir parçasıdır, Uraz Korkmaz. Ve sen, sen de bu yalana ortak oldun. Hayatımın tamamen bir yalandan ibaret olduğunu bile bile sustun, Uraz. Neyden korktun, üzülürüm diye mi?" bir adım atıp aramızdaki mesafeyi sıfırladım ve kollarımı havaya kaldırıp kendimi gösterdim.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
petrichor | ANI SERİSİ •TAMAMLANDI•
Novela Juvenil"Ona her baktığımda, sanki daha önce alevlerin arasındaymışım da bir bakışı içimdeki ateşe yağmur yağdırmış gibiydi." *** "Ödül müsün, ceza mı? Seni her gördüğümde tam buram, sönmüş bir külün alevlenmesi gibi coşuyor" titreyen ellerini yumruk yapıp...