///
"Gitme, sensizlik ölüm gibi" dediğinde gözlerini kapatarak bir süre durdu genç kız. Kalbindeki sızı geçmek bilmiyordu, onu her gördüğünde canının çok acıyacağını da biliyordu. Ona bakmadan elini çekti ve oradan uzaklaşmadan önce titrek sesiyle konuştu.
"Sen zaten hep bensizmişsin, Uraz Korkmaz"
***
"Doğduğun güne lanet ettirtme beni Duru! Şu sikik kapıyı artık açacak mısın?" yorganı başıma daha da çekip sessiz kaldım. Burada nefessiz kalıp bir an önce öteki tarafa göçmek istiyordum ama kapıda delirmiş bir şekilde beni bekleyen arkadaşlarım olduğu sürece havasızlıktan değil, sinirden ölebilirdim.
"Çekilin, kırılan kapının parçaları canınızı acıtabilir" Efe'nin yersiz özgüvenine göz devirdim. O, o küflenmiş kaşar peynirine benzeyen vücuduyla neyi kıracaktı ki? Gelen büyük bir gürültü ve kulak kanatan bir çığlıkla kapıyı değil de kemiklerini kırdığını anladım. Kırsaydı zaten büyük ihtimalle beynindeki az kalmış, ıssız çölde yaşam arayan nöronların hepsi yok olurdu.
"112'nin numarası kaçtı? Arasanıza bre kafirler!" sattığı çiçeğin parasını vermeden kaçırıldığını gören romanlar gibi garip ciyaklaması gerçekten hayatımı sorgulatmıştı. Bu çocukla aramızdaki kankalık bağı bir an önce kopsa mıydı? Yakında yetmişlik dedeler gibi bağırarak iletişim kuracaktım bu gidişle. O tipten, bünyeden bu ses nasıl çıkabiliyordu? Tebeşirle tahtaya yazı yazarken oluşan o 'cıyyyk' sesi gibiydi çığlığı.
"Püğ, sizin gibi arkadaş olmaz olsun! Nankörler! Size verdiğim sütüm haram olsun, götünüzden gelsin inşallah!" kafamı yastığa daha da gömüp nedensizce güldüm. Sırıtmasana be, geri zekalı! Depresyondasın sen, kendine gel!
"Efe misin nesin, bir sus! Duru, sen de aç şu kapıyı artık!" Doruk'un sabrını zorladığını belli etmiş sesine karşın yorganın altından omuz silktim. Kapıyı inadına açasım gelmiyordu, ayrıca deli gibi uykum da vardı.
"Ne oluyor burada ya?" Başak'ın sesini duyduğumda dudağımı alayla sarkıttım. Nerelerde kalmıştı da gelememişti hanımefendi?
"Yağmur dün bir geldi, hâlâ odasında. Günde bir tencere makarna, bir tava sucuklu yumurta, on krep, gece yatmadan önce de ekmek arası çikolata yiyen kız, üç gündür hiçbir şey yemedi. Sence bu bir kıyamet alâmeti mi?" Sude'nin bunu ciddi ciddi saydığını bilmiyordum. Yediğim lokmaları bile sayıyorlardı. Uraz olsa "beni de ye istersen, ayı" deyip beni sinirlendirir ve tekme yerdi. Uraz olsaydı... Burnumu çekip ağlamaya tekrardan başladım. Canım yemek görmek bile istemiyordu, midem bulanıyordu düşününce.
"Yedek anahtar olduğunu hiç düşünen olmadı mı? Ah, neyse. Beyni yanlış yerde arıyorum" Başak'ın lafıyla gülerek burnumu tekrar çektim. Fillerin hortumuna suyu alıp püskürmesi gibi sürekli sümüğüm akıyordu ve bir zaman sonra bu aşırı sinir bozucu oluyordu.
İstifimi bozmadan yorganın altından uzattığım elimle masada günlerdir yumak haline gelmiş peçete kutusundan temiz olduğunu umarak bir peçete aldım ve yorganın altından burnumu sildim. Hasta değildim ama çok ağlayınca burnumdan sümük fışkırıyordu. Elimi ağzıma götürüp bastırdım, düşüncelerim sayesinde her an kusabilirdim. Zaten bulanan midem bayram ederdi herhalde.
"Az ucundan ben de tadabilir miyim? O metal midir, demir midir nedir onun tadı güzel oluyor da" Efe'de mantık aramayı bırakalı çok olduğundan dediği şeyi umursamadım, büyük ihtimalle diğerleri de benim gibi yapmıştı. Kapıdan kilit sesi gelirken ofladım, beni rahat bırakmaya niyetleri hiç yoktu sanırım. Uyumak istiyordum, öyle halsizdim ki bir bıraksalar günlerce aralıksız uyurdum.
![](https://img.wattpad.com/cover/154251738-288-k761941.jpg)
ŞİMDİ OKUDUĞUN
petrichor | ANI SERİSİ •TAMAMLANDI•
Novela Juvenil"Ona her baktığımda, sanki daha önce alevlerin arasındaymışım da bir bakışı içimdeki ateşe yağmur yağdırmış gibiydi." *** "Ödül müsün, ceza mı? Seni her gördüğümde tam buram, sönmüş bir külün alevlenmesi gibi coşuyor" titreyen ellerini yumruk yapıp...