11- |uyanış|

1.4K 98 18
                                    

***

Uraz Korkmaz

Emre de benim gibi düşünceliydi, buluşma yerine gidene kadar ikimizden de ses çıkmamıştı. İkimiz de sessizliğe gömülmüş, birbirimizin varlığını dahi unutmuştuk. Issız bir sahile çağırmıştı bizi, arabanın giremediği ücra bir yerdi. Ayakkabılarımızı çıkartıp ilerlemeye başladık, denizin dibinde arkası dönük oturuyordu. Boğazımda bir yumru hissettim, o gece aklımdan çıkmıyordu yarım saattir. Geldiğimizi duymuştu ama hareket etmedi, Emre'yle bakışıp omuz silktik. Hemen yanına aynı onun gibi oturdum, yüzüne bakamıyordum.

"Yağmur'un da Ayla teyzenin de haberini almıştım, çabuk toparladın?" dedi sorar gibi. Deniz kokusunu çektim içime derince, toparlamış gibi mi görünüyordum? Takındığım tavır işe yarıyordu demek ki.

"Sen toparlayabildin mi?" sustu. Bu atlatılacak bir şey değildi, aptal ayrılıklar gibi hiç değildi. Ölüm ayırıyordu, dönüşü yoktu.

"Toparlamış gibi mi görünüyorum?" dudağım kıvrıldı, bu yüzden kardeş gibiydik işte. Düşüncemiz de kendimiz de birdi.

"İkiniz de bok gibi görünüyorsunuz" Emre'nin sesiyle gülümsedi. Uzun zamandır gülümsemesini bile görmemiştim, onu da özlemiştim.

"Baban bir işler çeviriyor, Adnanla konuşurlarken gördüm İstanbul'da. Takip ettim ama izini kaybettirdi. Burada olduğunuzu biliyordum, telefonda haber vermek istemedim. Hem Poyraz'a da uğrarım diye düşündüm" kaşlarımı çattım. Orkun hiç detay vermez, kısa ve öz konuşurdu. Değişmişti sanki biraz.

"Tesadüfen konuştuklarını gördüğüne eminim" dedim imayla. Yine onu takip ediyordu, şaşırmadım.

"Adnan'ı biliyorsun, kolay kolay konuşmaz onlar. Kötü kokular alıyorum, birinin daha canını yakabilirler, masum biri" diye bastırdığında üzgünce kafamı salladım. Olanlar zihnime doluşurken Orkun derince nefes aldı ve ayaklandı.

"Birine daha bir şey olmasına izin verme, olur mu?" gözlerimi yavaşça kırparak onu onayladım. Emre'ye baş selamı verip arkasını döndü ve ilerlemeye başladı. Sessizce gidişini izledik, dudaklarımın arasından hiçbir sözcük çıkmadı. Eskiden o ona yetişebilsin diye adımlarını hep yavaşlatırdı, hiç dikkatimden kaçmazdı. Şimdi ise, aceleciydi. Yetişmesi gereken bir yer varmış gibi atıyordu adımlarını, ya da kurtulmak için. Gerçekten değişmişti, tanıdığım gibi hiç değildi.

"Ne yapmayı planlıyorsun?" Orkun artık gözden kaybolmuştu, önüme döndüm. Beynim patlayacak gibiydi. Son günlerde o kadar yorulmuştum ki, nefes bile almak istemiyordum artık. Önüme ne zaman içki konulsa sarhoş olabilmek için saatlerce içerdim, o günden beri doğru düzgün sarhoş bile olamamıştım. Olanları bir anlığına bile olsun düşünmemek istiyordum, gidişinin zihnimde defalarca sahnelenmesinden bıkmıştım artık.

Ama iki gün önce başarabilmiştim, sarhoş olmaya o kadar yaklaşmıştım ki. Kafam biraz da olsa yerindeydi, bu yüzden hâlâ aklım ondaydı. Hâlâ onu düşünüyordum, hâlâ benim yüzümden öldüğünü hatırlatıp duruyordum kendime. Belki o gün kafayı bulmasam Duru'yla bu kadar yakın arkadaş olamazdık. Duru. Duru'yu unutmuştum. Hastaneye gitmem gerekiyordu, o dün benim yanımdaydı. Şimdi sıra bendeydi, yalnız bırakmamalıydım.

"Şimdilik beklemede kalacağız, izini sürmeye devam etmeliyiz. Onu bitirebilmek için daha çok bilgiye, zamana ihtiyacımız var" o adama olan nefretim dün geceden itibaren daha da güçlenmişti. Yağmur'un ölümünde benim kadar onun da suçu vardı, annemin de aynı şekilde. Zeynep vardı, Orkun vardı. Onları onun yüzünden kaybetmiştim, intikam almak istiyordum. Ve bunun için elimden gelenin fazlasını yapmalıydım, birini daha kaybedemezdim.

petrichor | ANI SERİSİ •TAMAMLANDI•Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin