***
BAŞAK KAYA
Duru hala gelmemişti, meraklanıp aşağı indiğimde çocukların oyun oynadığını gördüm ve göz devirdim. Mutfağa baktığımda bomboştu, salona geri döndüm ve ardına kadar açık olan kapı dikkatimi çekti. Etrafı incelerken Emre'lerin evinin ışığının yandığını gördüm, dönmüşler miydi? Duru'nun orada olduğunu düşünerek kapıyı tıklattım, Emre kapıyı açınca gülümsedim.
"Selam, Duru burada mı acaba?" Uraz da çatık kaşlarla yaklaştığında kıllandım.
"Hayır, o iyi mi?" sanırım hala gerçekleri öğrenmemişti. Bunu anlatmak Duru'nun göreviydi, aralarına giremezdim.
"İyi de, nerede olduğunu bilmiyorum. Mısır patlatacağım diye yanımızdan ayrıldı, bir baktım dış kapı ardına kadar açık. Burada olduğunu düşünmüştüm ama" birbirlerine baktılar tedirgince.
"Hemen eve dönüp kapıyı kilitleyin, Emre de sizinle kalacak. Benden haber gelene kadar sakın kimse evden ayrılmasın" kafamı korkuyla salladığımda Emre beni bizim eve doğru ilerletti. Neler dönüyordu?
***
URAZ KORKMAZ
Kapıyı açan Ayfer ablayla büyük adımlar atarak içeri girdim, koltuğa oturmuş keyifle kahvesini yudumladığını görünce adını haykırdım. Beni gördüğünde sakince kahvesini masaya bırakmıştı, daha fazla tahrik etmeye çalışıyordu ama zaten yeterince sinirliydim.
"Duru nerede? Onu da benden almana izin vermeyeceğim, anladın mı?" gülmeye başladığında kendimi tutamadım ve sıktığım yumruğu yüzüne indirdim. Sırıtması dinmiyordu, adamlar beni tutmasa dindirecektim.
"Hala gerçekleri öğrenememişsin, evlat" sinirden içim içime sığmıyordu, saatlerce yüzünü parçalamak istiyordum. Bu kadarını yapamazdı, Duru'yu da kaybedemezdim.
"Siktirtme gerçeklerini! Duru nerede dedim sana?" sakince masadaki kahvesini yudumladığında ona saldırmak için atıldım ama beni yine tutmuşlardı. Kaldıramazdım, Yağmur'un yokluğunda sığındığım dostumun da benden gitmesine dayanamazdım.
"Çok garip, kız her şeyi hatırlamasına rağmen sana nasıl anlatmadı?" dediklerini anlamıyordum, algılamak istemiyordum. Tahmin ettiğim şeyden bahsettiğini anlamak istemiyordum.
"Sana Duru nerede dedim!" sinirim sesime yansıyordu, kelimelere yaptığım vurgu içimdeki öfkeyi barındırıyordu. Rahat bir şekilde ayağa kalkıp karşıma dikildiğinde istemsizce öne atıldım, başarılı olamayacağımı biliyordum ama umurumda değildi. Duru ölemezdi, neşe dolu bir hayatı vardı. Tek yaptığı bana destek olmaktı, ölmeyi hak etmiyordu. Ve biliyordum ki, onun yerini karşımdaki alçaktan başka kimse bilemezdi.
"Mehmet'i hatırlıyorsun, değil mi?" kaşlarımı çattım, ne sikimden bahsediyordu?
"En büyük düşmanım, senin de sırf bana zarar vermek için sakladığın biricik kayınpederin" göz devirmeden edemedim, bunu da bana Duru bulaştırmıştı. Mehmet, Zeynep'in babasıydı. Daha önce hiç yüz yüze gelmemiştik ama dediği gibi onu saklamıştım, sırf Zeynep üzülmesin diyeydi.
"Zeynep denen kızdan bahsetmiyorum, sevgilin Yağmur'dan bahsediyorum. Gerçek kızı o, biliyor muydun?" keyifle beni izliyordu. Ona istediğini vermek istemezdim ama yapamamıştım, bozguna uğramadan edememiştim. Yağmurla Zeynep kardeş miydi?
"Sence de tüm bu yalanlar artık sıkıcı olmaya başlamadı mı? Gerçekleri her zaman daha çok sevmişimdir, daha çok acıtır ve herkesin zaafıdır" pis yüzüne bakmadım, bakışlarım yerdeydi. İçimdeki öfke dinmemişti, şaşkınlığımla birlikte ne yapacağımı izliyorlardı. Asla yalan söylemeyeceğini biliyordum, çocukluğum bunun acılarıyla doluydu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
petrichor | ANI SERİSİ •TAMAMLANDI•
Novela Juvenil"Ona her baktığımda, sanki daha önce alevlerin arasındaymışım da bir bakışı içimdeki ateşe yağmur yağdırmış gibiydi." *** "Ödül müsün, ceza mı? Seni her gördüğümde tam buram, sönmüş bir külün alevlenmesi gibi coşuyor" titreyen ellerini yumruk yapıp...