B.51

206 18 44
                                    

Beraber gün ışığına döndük. Koluna girdiğimde gülümsedi ama şaşırmıştı. Zikzak otoparkın çatısındaydık. 

-Eğer birinden bir şey çalmak istiyorsan, onun dikkatini dağıtman lazım. Yoksa yakalanırsın dediğimde bana baktı. Göz kırptığımda sinirle güldü. Dejavu olmuştu sanki. Bu olanları hatırlıyordum sanki. 

-Evet Ji Eun. Kalbini bu şekilde çaldım zaten 

-Ne ? dedim ona bakıp. Kolunu çektiğinde bende kolundan çıktım. Gülümsemesi yüzünde yayıldı. 

-Kalbini bu şekilde çaldım. Dikkatini dağıttım. Bana aşıksın dediğinde şakasına güldüm. 

-Haklısın aşığım ama bende seninkini çaldım. Artık kaçamazsın dediğimde gülümsedi ve eri geri gitmeye başladı. 

-Jiyong düşeceksin dediğimde hala gülüyordu. Bir anda bana doğru koşmaya başladı. Çarpışmamak için yana çekildim. 

-Ben hep kaçacak bir yol bulurum dedi ve kendini otoparkın çatısından aşağı bıraktı. 

-Jiyong diye bağırarak yataktan fırladım. Bu nasıl bir rüyaydı böyle ? Kafamı iki yana salladım ve yastığa kafamı koydum. Jiyong ile bir aydır çıkıyorduk. Yani herkesin bildiği bir ay. Yavaşça ayağa kalktım ve aşağı indim. Kimse yoktu etrafta. Yine göreve çıkmış olmalılardı. Koltuğa oturdum.  Sırtımı yasladım. Mavis gelip kucağıma yattığında ona sevdim. Tatlı şey. 

-Sana biraz yemek verelim dedim ve kalkıp ona Jiyong'un aldığı mamalardan verdim. Eve o kadar çok mama almıştı ki Mavis için. Bir dolabı dolduruyordu. Buzdolabını açtım. Bu aralar çok alışveriş yapmıştı hepsi. Dolap bile tıka basa doluydu. Bir kaç bir şey aldım ve yemek yedim. Aramalı mıydım ? Hayır eğer görevdeyse bu tehlikeli olurdu. Dikkatini dağıtmak istemiyordum. 


Akşam yemeğini hazırladım. 10 dakikaya burada olacaklardı. Herkesin yemeğini tabaklara koydum. Seunghyun bir ucu, Jiyong bir uca otururdu. Jiyong'un yanına ben otururdum. Yerime geçtim ve derin bir nefes aldım. Tanrım. Jiyong pişmiş havuç yemediği için tabağındaki havuçları ayırdım. Ben pişmiş havuca bayıldığım için kendi tabağıma koydum. Gülümsedim. Arkama yaslandım. Saat tam 8 oldu. Gelmemişlerdi. Telefonu çıkarıp Jiyong'u aradım. Kapalı. Lisa'yı aradım, Seunghyun'u, telefonu elinden bırakmayan Dara unnie'yi. Hepsinin telefonu kapalıydı. Hızla yerimden kalktım. Anormal bir şey vardı. Normalde her akşam yemeğinde hepsi burada olurdu. Jiyong'un odasına girdim ve dolabı açtım. Dolapta sadece benim kıyafetlerim vardı. Tanrım. Hayır. Koşarak emen yandaki Seunghyun'un odasına daldım. Odada hiçbir kişisel eşya yoktu. Oradan çıkıp karşıdaki çocukların odasına. Bütün odalara baktım. Bana bunu yapmış olamazlardı. Yapamazlardı. Son kızların odasına baktım. Lütfen. Kapıyı açtım. Hiç bir şey yoktu. Dolaplar boştu. Her şey boştu. Masanın üzerindeki kağıt dikkatimi çekti. 


''Bunu yapmamamız lazım. Bu notu bırakmamamız lazımdı. Üzgünüm unnie. Hepimiz üzgünüz. Affet bizi. Başka bir hayatta bir arada olmak dileğiyle. Seni seviyoruz --BLACKPİNK İN YOUR HEART'' 


Kağıdı avcumun içine aldım ve Jiyong'un odasına döndüm. Odaya baktım. Çantayı o zaman fark ettim. Çantanın içini açtım. Ona verdiğim paraydı. İçinde yazan kağıdı aldım. 

''Verdiğin para. Anlaşma iptal. Bizi arama. YG'yi bulamazsın'' yazıyordu. Jiyong'un el yazısıydı bu. Aşağı indim ve hala sıcak dumanların çıktığı masaya oturdum. Jiyong'un yerine. Bu kötü bir rüyaydı. Kolumu cimcikledim. Hayır gerçekti. Beni bırakmışlardı. Beni burada bırakmışlardı. Sanki bir hiçmişim gibi beni bırakmışlardı ve hayatlarına devam etmişlerdi. Göz yaşlarım aktığında silmedim. Zaten artık beni güçsüz görecek kimse yoktu. Göz yaşlarımı silecek kimse yoktu. Bana sarılacak kimse yoktu. Kimsem yoktu. Beni bırakıp gitmişlerdi. 

ÇETEHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin