-Artık vakti gelmedi mi ...... abi ? Dedim abi kelimesini sessizce eklemiştim. Woo Tak ne kadar ona abi dememi istese de ben alışamamıştım. Buraya geldiğim 3 ay olmasına rağmen...
-Evet kesinlikle ama bugün alışverişe gitmek istediğini söylemiştin dedi evet istemiştim çünkü ilkbahardaydık. Yaz gelmişti bile ama benim giyecek bir şeyim yoktu.
-Evet ama sorun yok. Sonrada gidebilirim
-Hayır. Sana bir şoför bile ayarladık. Seni bekliyor
-Gerçekten mi ? dedim sesimin heyecanlı çıkmasını umuyordum ama bir şoför umurumda bile değildi. 3 ayda çok az evden çıkmıştım. Çok az odamdan çıkmıştım.
-Evet. Hazırlan seni alışverişe götürsün. Geldiğinde ona gideriz dediğinde kafa salladım. Üzerime bir hırka geçirdim ve Woo Tak'ın verdiği kredi kartını bırakıp kendi paramdan aldım. Gerçekten bir şoför beni bekliyordu. Yavaşça arabaya bindim.
-Merhaba efendim dedi şoför bana dönüp. Yavaşça kafa salladım.
-Merhaba
-Nereye gitmek istersiniz ?
-Herhangi bir avmye dedim çocuk arabayı çalıştırdı. Gayet genç duruyordu. Neden bir şofördü ? İdol olabilecek bir yüzü vardı. Dışarıya baktım.
-Bayım-
-Bana Hanbin diyin lütfen efendim
-Hanbin. Lütfen ormankentin oradaki parka uğrayabilir miyiz önce ? dediğimde kafa salladı. Şerit değiştirdiğinde camdan yavaşça aşağı akan damlaları izledim. Jiyong acaba ne yapıyordu şimdi ? Acaba geri dönmüşler miydi ? Woo Tak ile görüşüp bir gün Seul'e gitmem gerekiyordu. Boş boş elimdeki telefona baktım. Wo Tak bana yeni bir tane almıştı. Beni buraya getirirken telefonum düşüp kırılmış ve onlarda atmıştı. Üzülmüştüm çünkü o telefon Jiyong'un varlığının tek kanıtıydı. Artık o da yoktu. Zaten bazen Jiyong'un bile hayal olduğunu düşünüyordum.
Araba durdu. Yağmura aldırmadan arabadan indim. Titreyen bacaklarımla parkın ortasına ilerledim. Burada uyanmıştık. Kucağımda Jo Hyuk. Soğuktan donmak üzeri olan ellerini bana sarmış bir halde. Hava bu zamankinden daha da soğuktu. Yada şuan üzerimdeki hırka bugünümü sıcak yapıyordu. Bacaklarım dayanamayınca dizlerim üzerine çöktüm. Gözlerimden yaşlar akarken sabah uyandığımız yere baktım. 14 yıl olmuştu ve yine aynı yerdeydim. Yine elimde bir şey yoktu.
Artık üvey abim vardı, bir evim vardı, sınırsız kredi kartım vardı ama umurumda değildi. Jo Hyuk'u istiyordum. O rutubetli evde pilavla doymaya çalışmak istiyordum. Kucağıma uzanmasını ve beraber çizgifilm izlemek istiyordum. Ne eski evime dönmek ne de YG ile tanışmış olmak istemiyordum. Bu ikisi de kalbime zarar veriyor, beni üzüyordu. Yağmurun bir anda durmasıyla kafamı kaldırdım. Hanbin yanımda durmuş ıslanmamam için şemsiye tutuyordu. Elini uzattı bana. Elimi tutup beni ayağa kaldırdı.
-Yağmurun altında ağlamak gibisi yok dimi ? dediğinde gülümsedim ve boş parka baktım.
-Ağlamanın yer seçeceğini sanmıyorum dediğimde bana döndü. Ona bakmadım. Boş parkı seyrettim.
-Hanbin. Buraya gelmemiz aramızda kalsın istiyorum
-Üzgünüm ama patron bunu bilmek ister
-Benim şoförüm olduğunu sanıyordum
-Evet efendim
-O zaman patron benim dedim ve arabaya doğru dönüp yürüdüğümde beni takip etti ama yüzündeki gülümsemeyi hissediyordum. Arabaya bindiğimde şemsiyeyi kapattı ve kendini ön koltuğa attı.
-Hanbin
-Evet efendim
-Bana Ji eun de bu bir. İkincisi bir şey soracağım ? Evde benim dışımda bir kız gördün mü ? dediğimde ciddi bir ifade ile dikiz aynasından bana baktı. Göz göze geldiğimizde gülümsedi.
-Hayır. Sizi de görmedim. Şoförlerin eve girmesi yasak. Ne eve, ne de bahçeye dediğinde kafa salladım ama onu fark ettim. Kafamı cama çevirirken yüzündeki gülümsemenin silindiğini gördüm. Bir saniyeydi ama bunun olduğuna yemin edebilirdim.
Alışverişten dönmüş hatta Woo Tak'ın ısrarlarıyla yemek bile yemiştik. En sonunda beni kaldırdı. Omuzlarımdan tuttuğunda gülümsedim.
-Hazır mısın ? dediğinde zorla kafa salladım. Hazır falan değildim. Bu ana kendimi hazırlamayı denemiştim ama bu hazır olunacak bir şey değildi. Babamı görmek istemiyordum ama bir yanımda görmek istiyordu. Büyük kahverengi kapının önünde durduğumuzda kaşlarım çatıldı.
-Ne yani ? O hep burada mıydı ? dedim kafamı kaldırıp suratına baktım. Kafa salladı. Gülümsemeye çalıştı.
-Neden bana daha önce söylemedin ?
-Sadece alışmanı istedim. Bu herkesin kaldırabileceği bir şey değil
-Efendim ? dedim. Bir bok anlamamıştım. Kapıyı açtığında bir adım atıp içeri girdim. Büyük bir yatakta yatıyordu. Cihazlara bağlıydı.
-O felç oldu Ji Eun. Maalesef durumu çok ağır dediğinde yatağa bakıyordum. Kablolarla bağlıydı. Gözleri kapalıydı. Sendelediğimde beni Woo Tak tuttu.
-Na-Nasıl ?
-Bir anda oldu. Sebebini bilmiyoruz. Konuşamıyor, kalkamıyor.
-Ne zamandır ?
-6 yıl oldu dedi. Bakışlarım odada gezindi ve o anda onun üzerinde durdu. Beyaz önlüklü kız gizemi çözülmüştü. Odanın köşesindeydi ve korku dolu gözlerle bize bakıyordu. Yine de yüzüne zorla olduğu belli bir gülümseme yerleştirmişti. Bu tebessümün beni kandıracağını düşünüyorsa yanılıyordu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
ÇETE
ChickLitÇok yanlış kişiye bulaşmıştım. Yanlış yerde yanlış kişiye yanlış yapmıştım. Hemde büyük bir yanlış. Tabi o kişinin çetenin lideri olduğunu bilseydim arkama bakmadan kaçardım. Yine de bunu lehime çevirebilirim,onu kullanabilirim diye düşündüm. Onun...