BÖLÜM 42

38K 2.2K 813
                                        

Mevlana Celaleddin-i Rûmî, "Sen ne söylersen söyle, söylediğin, karşındakinin anladığı kadardır," demiş. Sahiden ne kadar doğru...

Biraz fazla konuşabilirim. Mühim konular var. Şimdiden kemerlerinizi bağlayın :)

Yanlış anlaşılmaların yaşanması olağandır. Fakat bu kadar farklı yerlere çekilip, taban tabana zıt bir şekilde olan şeye ben sadece yanlış anlaşılma demem. Direkt anlaşılmamış olmaktır bu. Hatta maalesef bazı kesim var ki, bilerek öyle anlamaya çalışıyor. Bu kısmına ise sonra değineceğim. Ha, bu arada bunlar eleştiri kategorisine sokulacak şeyler değildir. Bilinsin.

Kitapta verdiğim örneklerle dini bağdaştırmanın mantığını sahiden çözemedim. Böyle bir konuda açıklama yapıyor dahi olmak beni rahatsız ediyor. Fakat burada hitap ettiğim, sayısı önemsiz kitlenin bunlara bakarak, öyle bir durum söz konusu bile değilken kendilerini rahatsız olmuş hissetmesini, ben şahsen istemem. Yanlış noktalara çekilecek söylemlerde bulunmadığımın gayet tabii bilincinde olarak, bu konuda bu kadar kapsamlı ilk ve son kez bir açıklama yapacağım. Kitabımda buna kısım ayırmak bile istemezken, çoğunluğun böyle görmesinin daha mümkün olacağını fark ettim.

Serhat örneğinde dini yanlış gösterdiğim algısı oluştu. Oradaki konu din değil, Serhat'ın bizzat kendisiydi. Din gibi kutsal ve insana ahlak kazandırmaya fayda sağlayan bir şeyin arkasına sığınarak yaptığı aşağılık hareketler, burada asıl dikkat çekilmesi gereken noktadır. Konuyu saptırmayınız.

Kitapta adı Sıla ve Hazal olarak geçen tesettürlü kızlarımıza gelince; onlar da herhangi bir vurgu veya ayrım içermiyor. Böyle bir sınıflandırmanın, benim görüşlerime ne kadar ters düşeceğini bu kadar bölümdür anlatamadığımı hissetmek, beni bir parça üzdü. Feride'nin bile ahlakına laf edildiğinde veya Ela'nın yaşadıkları söz konusu olduğunda, bunun hiç yadırganmaması varken (bu kızlar tesettürlü değildi, yani bakın sorunum yokmuş); neden buradan bir yüklenmeye çalışma çabası? Verdiğim örneklerin çeşitliliğine bakıldığında, niyetimin ne olduğu gayet anlaşılırdır. Konu zaten böyle sığ sınıflandırmaları düşündürmeyecek farklılıklara sahip. Çocuk gelin olayı bile var. Bunun gayet yeterli bir cevap olduğunu düşünüyorum.

Anlayacağınız, bunların hepsi tek bir mesaj içeriyor; şiddet. Zorlama ve baskı. Ben herhangi bir ayrım yapmıyorum. Tesettürlü olan veya olmayan, makyaj yapan veya yapmayan, kadın veya erkek; bir şey fark etmiyor. İnsanın özüdür mühim olan. Ve şiddet şiddettir.

Normalde yanlış anlaşılmaları umursamam, böyle açıklama yapmam. Lakin böylesine hassas konularda, hassasiyetle yaklaşılması gereken görüşlerde birinin bana kırılmasını, beni olduğundan farklı algılamasını istemem. Bu açıklamanın tek sebebi de kimsenin bana gönül koymasını istemememdendir.

Bu kitapta herhangi bir sınıflandırma, ayrım yapma veya bir düşünce/inanç/ tercihe sahip olan insanları yargılama, kötüleme veya dışlama gibi şeyler söz konusu olamaz. Olmamalı.

Şiddete sığınan, "ahlakçılık" kafasıyla ilerleyen, insanlığın özüne ve kişi özgürlüğüne, haklarına aykırı davranan aşağı insanlardan bahsetmiyorum. Zira bunları göstererek farkındalık oluşturmaya çalışıyoruz.

Diğer bir konuya gelecek olursam; Feride robot değil, insan. Bunda bir anlaşalım. Bu "kurgu" karakterinin süper güçleri yok. Hatalar yapabilir, hatalarından öğrenir; o an istemediği bir şeyi sonra isteyebilir, fikri değişir; içinden gülmek gelirken güler, ağlamak gelirken ağlar. Normal bir insan gibi. Ayrıca Feride'ye kimse ölüp bitmiyor? Sevgilisinin onu seviyor olmasına da laf edecek değilsiniz herhalde? ;)

Kader OyunuHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin