Merhaba, canım okurlar!
Yeni bölüm hazır olunca yayımlamak istedim.Feride'nin giydiği kıyafet, multimedyada.
Keyif aldığınız bir okuma dilerim :)
Kapının kolunu kavrayan elim duraksadı. Doğru mu duymuştum? Umarım sadece duyduğumu sanmışımdır. Aksi takdirde, eğer duyduğum şey gerçek ise; utancımdan bir şey diyemeden odadan fırlamam olasıydı. Bu şekilde kaçmam yanlış mı olurdu?
Oluşan derin sessizlikte, Karan Bey'in arkamda beni izlediğini ve benden bir tepki beklediğini biliyordum. Yüzüne bakabileceğimi sanmıyordum. Yanaklarımın pembeleştiğini hissettim. Geçen gün bana söylediği cümlelere atıfta bulunarak kurduğu bu cümleler, anılarımı depreştirerek yanaklarımın pembeden kırmızıya geçiş yapmasını sağladı.
Karan Bey'in boğazını temizlemesiyle gözlerimi kapatıp sessizce derin bir nefes aldım. Bedenimi yavaşça ona döndürdüm. Bir elini masanın üstüne koymuş, yapay bir ciddiyetle bana bakıyordu. Gülmemek için bu ifadeyi takındığı belliydi. Yüzümü inceledi, yanaklarım kızarmayı da geçip yanmaya başladı.
"Şimdi tamamlandı işte." Yine yanaklarımdan bahsediyordu. İdmanlı olduğum için bu sefer anlamıştım. Kafamı eğip yere baktım. Beynim durmuştu, ne demeliydim?
Abartılı bir şey söylemediğinin farkındaydım. Fakat ben bu tarz şeylerde fazlasıyla utangaçtım. Böylesine kızarıp bozarmam istemsiz gerçekleşiyordu.
Ela'nın bana erkekler hakkında verdiği bilmem kaçıncı dersi hatırladım birden. Bana hep 'utandığını belli etme ki üstüne gelip daha çok utandıramasınlar,' derdi. Özgüvenli bir şekilde durmam gerektiğini, böylece karşımdakinin çekineceğini belirtmişti. Suratıma bakınca gayet açık olan bir şeyi nasıl belli etmeyeceğimi bilmesem de, uygulamaya karar verdim.
Başımı ve duruşumu dikleştirip Karan Bey'in gözlerinin içine baktım. Suratıma zarif olduğunu düşündüğüm bir gülümseme kondurdum. Sanki çok doğalmış, hep bununla karşılaşıyormuşum gibi.
"İltifatınız için teşekkürler, Karan Bey."
Kaşları hafifçe kalktı. Tepkimi beklemediğini düşündüm.
"Söylediklerim, yanaklarının kızarması kadar gerçek." Eğlendiğini belli eden bir ses tonuyla konuştu. Pekala, işe yaramamıştı. Keşke bir şey demeden kaçıverseydim.
Birbirlerine geçirdiğim parmaklarıma baktım. Kafamı eğmemle önüme düşen perçemleri üfleyerek geri gönderdim. Karan Bey'in gülmesiyle kafamı kaldırıp ona baktım. Dalga geçiyordu, mükemmel.
"Haydi, işine geri dön, Feride." Parıltılı gözleriyle bana bakarken konuştu. Kafamı sallayıp tutuk hareketlerle kapının kolunu kavrayıp kendimi odadan dışarıya attım.
Birkaç adım atmıştım ki karşımdan gelen ikili durmamı sağladı. Simge ve Soner Bey, Karan Bey'in odasına doğru geliyorlardı.
"Gelmenize çok sevindim, Soner Bey. Bu yüzden de heyecanla sizi karşılamak istedim." Simge, beni görünce konuşmayı bıraktığı gibi yürümeyi de durdurmuştu.
"Feride, senin ne işin var burada?" Aksi bir ses tonuyla sorduğu soru üzerine kaşlarımı kaldırdım. Boğazını temizledi. "Feride Hanım," diye düzeltti.
Henüz cevap veremeden Soner Bey, Simge'yi şöyle bir süzdükten sonra bana döndü.
"Feride Hanım, sizi burada görmek ne güzel. Sizinle karşılaştıkça kendimi şanslı hissetmeye başladım." Gözlerimi baymamak için kendimi tuttum. Sonuçta geçici de olsa, ben de buranın çalışanı sayılırdım. Bu yüzden gelenleri güzel ağırlamalı, kibar olmalıydım.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Kader Oyunu
RomanceEndüstri mühendisliği 2.sınıf öğrencisi olan Feride Aytuğ, kendi halinde ve sevdikleriyle çevrili olan küçük dünyasında, okulu ve yaptığı ufak tefek işler arasında gidip gelerek yaşamaktadır. Bir gün yolu, öğrencisi olduğu üniversitenin büyük bağışç...