Herkese merhaba! Feride'nin okulda giydiği kıyafet multimedyada.
Yeni bölümle karşınızdayım. Keyifli okumalar dilerim :)
Karan gülerek kıpırdandığında yavaşça hareket edip kendimi geriye doğru çektim. Aramıza biraz mesafe koyarak gözlerimin içine baktı. Kahverengileri parıltılarla parıldıyor, gülümsemesi bana düzgün dişlerini ve gamzelerini sunuyordu. Yanaklarıma bir utancın yayılmaya başladığını hissedince gözlerimi ağırca aşağı doğru indirerek üzerindeki lacivert renkli tişörte baktım. Tişörtle üşümüyor muydu?
"Feride?" Adımı yumuşacık telaffuz eden sesine denk bir dokunuşla eli, saçlarımın arasına yükseldi. Cevap vermeyip tişörtüne bakmakla oyalanarak Karan'ın vazgeçeceğini ummuş olmama rağmen, beklentiyle yüzümü izlediğini anlayınca, çekingen bakışlarımı pes ederek gözlerine kaldırdım. Gülümsemesi büyüdü. Gözlerinin dudaklarıma kaydığını görünce boğazımı temizledim.
"Acaba..." Surat ifademe bakarken bedeninin sarsıldığını görünce sustum. Yüzündeki ifadeden ne kadar eğlendiği belliydi. Nezaket göstererek gülmeyi kesip kendini toparladı.
"Üzgünüm ama bir süre görüşmeme hakkına sahip değilsin şu an." Ben sessizce boynunu izlemeye devam ederken başını bana doğru eğdi. Kendimi bozmadan durmaya devam ettim. "Hem de beni öpmüşken." Kulaklarıma dolan kelimelerle birlikte gözlerim yeniden onunkilere çevrildi. Yalancı bir şaşkınlıkla yüzüme baktı. "Ne yani? Beni öptükten sonra bırakabileceğini mi düşünüyorsun, Feride?"
Ne söylediğini kavramaya çalışırcasına kaşlarımı çattım. Sabit tuttuğu duruşuyla konuşmayı sürdürdü.
"Evet, benim gibi masum birini öptükten sonra bırakabileceğini mi düşündün yoksa?" Suratındaki, yalancılığı bariz olan şaşkın, hayalleriyle oynanmış ifadeye hafif çatık kaşları eklenince gülmemek için kendimi tuttum. Gözlerimi büyüterek kendime inandırıcılık kattım.
"Nasıl yani, kaçmak gibi bir lüksüm yok mu şimdi benim?" Dudaklarımın köşelerinin belli belirsiz kıvrılmasını izlerken, yüzündeki ifadeler silinip yerini heyecanlı ve sıcak bir gülümsemeye bıraktı. Sağ elinin baş parmağı uzanarak dudağımın kenarına dokundu. Gülümsemesi iki yana doğru genişleyerek gamzelerini yeniden ortaya sundu. Dilini damağında şaklatarak bana itiraz etti o oyuncu ifadesiyle. Hızlıca kaldırıp indirdiği kaşlarıyla bu hareketi destekledi. Ben ise sadece gamzelerine odaklanabiliyordum.
"Sanırım benimle evlenmek zorundasın." Dudaklarımı birbirine bastırarak ciddiyetimi ve şaşkınlığımı korumaya çalıştım.
"Bu bir evlenme teklifi mi, Karan?" Sağ eli sol omzumun üzerinden göğsüme dökülen saçlarımın ucuyla oynamaya başladı. Tebessüme dönüştürdüğü gülümsemesiyle beni cevapladı.
"Yok, henüz değil." Tükürüğümde boğulmamak için büyük çaba göstermem gerekmişti. Gözleri ağırca yüzümde gezindikten sonra gözlerimle buluştu. "Okulun var." Gözlerimi büyüttüm.
"Yoksa olurdu yani?" Sesimdeki şüpheli ve şaşkın tona karşılık, beni inceleyerek tepkimi ölçtü evvela.
"Seni tüm gün yanımdan ayırmak istemediğimi, gün içinde ne kadar özlediğimi biliyorsun. Aynı şekilde, aramızdaki ilişkiyi ciddi boyuta taşımayı da oldukça isterim." Korku kırıntısıyla beraber ne olduğunu bilmediğim bir hissin boğazıma yerleştiğini hissettim. "Zamanı gelince."
Vurgulayarak eklediği cümle sayesinde, hissettiğim gerginlik kayboldu. Deyim yerindeyse Karan'la geçirdiğim vakte doyamıyordum; sanki o vakit bana yetmiyor gibiydi. Daha fazlasını istediğim oluyordu. Fakat aceleci davranmaya gerek yoktu.

ŞİMDİ OKUDUĞUN
Kader Oyunu
RomanceEndüstri mühendisliği 2.sınıf öğrencisi olan Feride Aytuğ, kendi halinde ve sevdikleriyle çevrili olan küçük dünyasında, okulu ve yaptığı ufak tefek işler arasında gidip gelerek yaşamaktadır. Bir gün yolu, öğrencisi olduğu üniversitenin büyük bağışç...