Merhaba! Feride'nin kıyafeti multimedyada.
Keyif almanızı dilerim :)
Kolumun dürtüldüğünü hissettim. Biri, beni uyandırmaya çalışıyordu. Gözümü açmaya mecalim dahi yoktu. Yorganıma sarılarak öbür tarafımı döndüm.
"Haydi ama, Feride! Sen bu kadar uyumazsın ki. Saat kaç oldu, dersine geç kaldın." Gözlerim dehşetle açıldı. Arkamı dönüp Ela'ya baktım. Giyinmişti. Konuşmak için ağzımı açtığımda sesimin kısıldığını fark ettim. Boğazımı temizledim.
"Ne demek geç kaldım? Saat kaç?" Ayağa aniden kalkınca başım döndü. Dolabıma yöneldiğimde halsiz hissettiğimi fark ettim.
"Dur bir dakika. Sen hasta mısın?" Arkamdan sesi gelen Ela'ya döndüm. Suratımı inceledi. "Gözlerin kızarmış." Elinin tersini alnıma koyarak gözlerini hayali bir noktaya dikti. "Hafif bir ateşin var." Gözlerini kıstı. "Dün üşüttün herhalde."
Elimle alnımı yokladım. Söylediği gibi, biraz ateşim olduğunu hissediyordum. Yutkunmaya çalıştığımda yüzümü buruşturdum. Boğazım acıyordu.
"Galiba, Ela." Boy aynasına bakınca sadece gözlerimin değil, yanaklarımın ve dudaklarımın da kızardığını gördüm. Ofladım. Geri dönüp yavaşça yatağıma oturdum.
"Ne yapacaksın? Okula gitme, evde kal bugün." Şöyle bir düşündüm. Derse girmeyip dinlenmem daha iyi bir fikir olurdu. Sonradan çalışıp arayı kapatabileceğim bir dersti.
"Sanırım haklısın. Gidersem daha kötü olabilirim." Elimi, birbirine karışmış saçlarımın arasına sokarak kafamı kaşıdım. Hala emin olmamakla beraber, gitme isteği duymuyordum.
"Tamam, sen dinlen. Benim gitmem lazım. Yoksa ben de geç kalacağım. Bir şey olursa ara beni." Elini omzuma koyup eğilerek kafamın üstünü öptü. Başımı salladım.
"Bana bak, dersleri iyi dinle. Beni temsilen de oradasın, ona göre." Güldü. Kabul ettiğini belirten bir şekilde kafasını sallayıp odamdan çıktı.
Yanaklarıma doldurduğum havayı üfleyerek geri verdim. Kahvaltı edip ilaç içsem iyi olurdu. Bir an önce toparlamalıydım. Bugün şirkete gitmem gerekiyordu.
Annem, beni küçük bir çocukmuşum gibi besleyerek içmem gereken ilaçları içirmişti. Okula gitmediğim için, hiç değilse işe gitme enerjisine sahiptim. Çok hasta hissetmememin yanında, tembellik yapma havamdaydım. İç geçirip duş almak için banyoya yöneldim.
Kendimi yenilenmiş hissediyordum. Ateşim düşmüş, gözlerim açılmıştı. İlaçların da etki etmeye başladığını varsayıyordum. Yolarak taradığım saçlarımın iyice kuruduğundan emin olunca saç kurutma makinesini kapattım. Banyoya çeki düzen verip çıktım. Odama girdiğimde telefonumun çalıyor olduğunu gördüm. Aceleyle kapıyı kapatıp telefona atıldım. Karan Bey arıyordu. Heyecanlandım.
"Alo?"
"Feride, dersin bitti mi?" Sesi keyifli geliyordu. "Okuldan seni almaya geleyim mi, diye soracaktım."
"Okulda değilim." Sesim korkunç çıkmıştı. Sesimi düzelttim. "Bugün gitmedim."
"Niye? Bir şey mi oldu?" Çatılan kaşlarını buradan hissetmem nasıl mümkünse, hissedebiliyordum.
"Kendimi pek iyi hissetmiyordum. O yüzden okula gitmek istemedim."
"Hasta mısın yoksa?" Sesindeki endişeyi hissedebiliyordum. Dudaklarımı ıslattım.
"Kalktığımda biraz halsizdim. Fakat şimdi iyiyim. Şirkete geleceğim, Karan Bey." Karşımda olsa sırıtarak söyleyebilirdim.
"İyi hissetmiyorsan gelme. Rapor yazdırırız." Hızlıca konuşmuştu. Bir nefes verdi. "Dün, sahilde üşüdün kesin. İçine giydiğin kazak inceydi."

ŞİMDİ OKUDUĞUN
Kader Oyunu
RomanceEndüstri mühendisliği 2.sınıf öğrencisi olan Feride Aytuğ, kendi halinde ve sevdikleriyle çevrili olan küçük dünyasında, okulu ve yaptığı ufak tefek işler arasında gidip gelerek yaşamaktadır. Bir gün yolu, öğrencisi olduğu üniversitenin büyük bağışç...