BÖLÜM 40

36.2K 2.1K 733
                                    

Yeniden merhaba!

Bölüme geçmeden önce birkaç şeyden bahsetmek istiyorum.

Kapağımızı yeniledik! Nasıl buldunuz? Bu güzel kapak için @-Maledictus'a çokça teşekkür..

Feride'nin ablasının adını Leyla, onun sözlüsünün adını ise Yiğit olarak değiştirdim.

Hikayeye pek etkisi olmayacak olsa da, Feride'nin arkadaşı Melis'in adı artık Hale. 

Geçen bölüm bahsettiğim Almanya olayı ise Çin'e dönüştü. Bunlar yenilik bilgilerimizdi  :)

Sıla ve Serhat'ın hikayesini anlatan bir kitap yazıp yazmayacağımı sordunuz; yazmayı düşünmüyorum. Burada şu kadarcığını anlatırken bile sinirlerim bozuldu. Öyle bir kurguyu kaldıracak kadar güçlü sinirlere sahip değilim. 

Yeni bölüm sizlerle, sevgili okurlar. Keyifli okumalar dilerim.




Odama girdiğimde kabanımı aceleyle çıkarıp yatağın üzerine fırlatıverdim. Yataktan kayıp yere düşmesini ise umursamadan çantamdan telefonumu çıkardım. Telefon elimdeyken duraksadım. Aramalı mıydım? Mesaj atmak yerine aramanın daha sağlıklı olacağını düşünerek, Karan'ın mesajına geri dönüş yapmamıştım. Mesajlarda insanlar sizi yanlış anlayabilirdi. Ayrıca abimlerleydim. Fakat şimdi ise çekiniyordum. Belki de müsait değildi?

*Müsaitsen arayabilir miyim?*

Şu an ne yaptığını bilemediğim için rahatsız edebileceğimi düşünerek, öncesinde mesaj atıp nabız yoklamaya karar verdim. Planı benimle buluşmaktı, fakat ben istemsizce ektiğim için neyle meşgul olduğunu bilmiyordum. Gergince dudağımı ısırıp odada yürümeye başladım. Telefon elimde titredi.

*Şu an müsait değilim. Ben seni ararım.*

Hani kaynar su başınızdan aşağı değil de içinize dökülüyormuş gibi hissedersiniz ya, aynen öyle hissetmiştim. Kaşlarım çatıldı. Diyecek başka bir şeyim olmadığı için telefonu kilitleyerek yavaşça yatağıma oturdum. Yanaklarıma doldurduğum havayı boşaltarak boynumu tuttum.

Bana alındığı için mi böyle yaptığını, yoksa gerçekten müsait olmadığı için mi öyle yazdığını tartıyordum. İlk tribimi yemiş olamazdım, değil mi? Karan'ın bana alınıp böyle yapacağına çok ihtimal vermediğim için, bu şıkkı elemeyi tercih ettim. Müsait değilse, neden değildi? Neyle uğraşıyordu? Alnımı kaşıdım. Düşünerek bulamayacağıma göre, Karan'ın beni aramasını beklemek daha mantıklıydı. Tam bunu düşünürken soluma, yatağımın üzerine koyduğum telefonum titreşmeye başladı. Heyecanla elime alıp ekrana bakmaksızın, direkt kulağıma götürdüm.

"Alo?" Sesimden bile anlaşılıyordu bu heyecan.

"Nasılsın, Feride? Bu saatte aradım ama müsait miydin?" Beklediğim sesi duyamayınca yüzümü buruşturdum. Sonrasında ise kendimi toparladım.

"İyiyim, müsaitim. Benim de aklım sendeydi tüm gün. Asıl sen nasılsın, Sıla?" Yanımdan ayrıldığından beri içim huzursuzdu. Gördüklerimin etkisinde kalmıştım.

"İyiyim, iyiyim. Her şey her zamanki gibi..." Boğazını temizledi. "Haber veririm demiştim; söylediğim gibi Serhatlar yarın gidiyor. Görüşebiliriz." Böyle bir şeyin denk gelmesi sevindirici olmuştu.

"Güzel. Ben mi geleyim istersin, yoksa sen bize gelmek ister misin? Başka bir yerde de görüşebiliriz." Konu hassastı. Kendisini nerede rahat hissedecekse orada buluşmak daha uygun olur gibime gelmişti. Bu yüzden tercihi ona bıraktım. Aklıma gelen şeyle ekleme yaptım. "Yarın bizim evde kimse olmayacak." Düşündüğünü hissettiğim sessizliği, eklediğim cümleyle bozdu.

Kader OyunuHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin