Herkese merhaba!
İyi okumalar dilerim :)
Sınav haftasının ortasındaydık. Sınavların oluşuna neredeyse şükredecektim. Düşünmemi engelliyorlardı. Belki de üzerinde düşünecek bir şey kalmamıştı. Fakat yine de aklımı meşgul etmek, bana kendimi iyi hissettiriyordu.
Burak ve Selin'le yaptığım, şu başıma bela olan projenin hazırlığına bu iki günde ağırlık vererek, tüm çalışmayı az önce bitirmiştik. Geriye sadece haftaya olan sunum kalmıştı. Şu an başka bir şey yapmak istemediğime karar verdim. Bu yüzden de onlar kalkınca Ela'yı arayıp çağırmıştım. Eve gidip ders çalışana kadar dinlenmek için zaman geçirmeye karar vermiştim.
Aldığım kahvenin parasını ödeyip pipetlerin olduğu standa yürüdüm. Kenardaki termoslara göz atarken, sırtıma bir el yumuşakça dokunup geri çekildi. Aynı zamanda, kime ait olduğunu tanımama rağmen şu an çıkaramadığım bir ses, adımı telaffuz etti.
"Feride." Arkama dönüp baktığımda kaşlarım şaşkınlıkla kalkarken, ağzımdan bunu destekleyen bir nida çıktı. Peşi sıra ise yüzüme bir gülümseme yayıldı.
"Deniz." Geniş bedeniyle birden bana sarılınca ben de sarılarak karşılık verdim. Biraz süre geçince benden ayrılıp bir kol mesafesinden beni baştan aşağı süzdü.
"Ne kadar değişmişsin böyle." Gözlerindeki şaşkınlığı görebiliyordum. Omuzlarımı kıpırdatarak güldüm. "Ama güzelliğin aynı kalmış. O sayede tanıdım." Göz kırptı.
Deniz, benim liseden arkadaşımdı. Pek de güzel bir lise dönemi geçirmemiştim. Hep yanımdaydı. Sahip olduğum diğer arkadaş ise Betül'dü. Fakat o, farklı bir şehirde üniversite kazandığı için liseden sonra ister istemez kopmuştuk. Senede birkaç kez telefonla konuşuyorduk sadece. Deniz'i görmek beni bir hayli şaşırtmıştı. Sebepsiz bir şekilde bir daha görüşememiştik. Kendisinden herhangi bir haber almamıştım.
Koyu kahverengi saçları özenle geriye doğru taranmıştı. Sakalsız görmeye alışık olduğum çenesi, kirli sakalla çevrelenmişti. Bu da çenesinin bitimindeki dikiş izini biraz olsun kapatıyordu. Koyu haki rengi kazağından görünen gömleğinin ütülü yakalarına baktım. Cüzdan tutan esmer eline doğru bakışlarımı indirince, bileğindeki yarısı gözüken dövmeyi gördüm. Üzerindeki paltoya bakacak olursak, kahveciye henüz yeni girmiş olmalıydı.
"Sen ise aynı kalmışsın." O zamanlarda da böyle temiz ve tertipli görünürdü. Sadece ergenliğin izleri biraz daha silinmişti yüzünden. Sesi ise daha tok bir hal almıştı.
"Yakışıklılığımdan bahsediyorsun değil mi?" Güldüm. Bu huyu bile aynıydı. Kendini, olması gerektiği kadar severdi. Gülümsedikten sonra devam etti. "Kahve almaya mı geldin?" Elimle eşyalarımı bıraktığım masayı işaret ettim.
"Buradaydım zaten. Kahve almaya kalktım." Başını salladı.
"Yalnız mısın?"
"Bir arkadaşımı bekliyorum."
"Ben de ders arasındayım." Tekrar masaya doğru parmağımı uzatırken kararsızlıkla konuştum.
"Oturmak ister misin?" Saatine baktı. "Benim arkadaşım gelene kadar. Yani vaktin varsa."
"Olur, baya bekleyeceğim çünkü. Birlikte oturmuş oluruz." Gülümsedi. Başımı onaylamayla eğerek masaya yürümeye başladım. Deniz'i görmek beni gerçekten sevindirmişti.
Burayı, bugün sınavı olmayan Selin'in evine yakın olması sebebiyle seçmiştik. Ve Deniz'in, bu civardaki bir üniversitede hukuk okuduğunu öğrenmiştim. Bunu duyunca onun adına sevinmiştim. Hayalini kurduğu ve hedeflediği mesleğin bu olduğunu biliyordum. Benden de kendimi anlatmamı istemişti. Beni sahiden dinlediğini bildiğim biriyle konuşmak güzel şeydi. Bu sırada benden numaramı isteyerek telefonuna kaydetmişti.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Kader Oyunu
RomanceEndüstri mühendisliği 2.sınıf öğrencisi olan Feride Aytuğ, kendi halinde ve sevdikleriyle çevrili olan küçük dünyasında, okulu ve yaptığı ufak tefek işler arasında gidip gelerek yaşamaktadır. Bir gün yolu, öğrencisi olduğu üniversitenin büyük bağışç...