BÖLÜM 64

19.5K 1.1K 436
                                        


Herkese merhaba!

Keyifli okumalar dilerim :)

Omuzlarımı kaldırırken kollarımı birbirine bağladım. Kafamı iki omzumun arasına gömercesine eğerek boş gözlerle asfaltı izlemeye koyuldum. Karan'dan az önce ayrılmıştım. Konuştuklarımızı, olanları sindirmem, düşüncelerimi bulmam gerekiyordu. İçimdeki seslerin ne olduğunu öğrenmeli, olaya karşı bakışımı çözmeliydim. Aklımdan bu geçenleri Karan'a açtığımda, eve gitmek için izin istediğimde panikle gözlerime bakmıştı. Fikrimin değişeceğinden korktuğunu anlamıştım. Daha yeni barışır barışmaz biraz kabuğuma çekilmek isteyişimi belki de tutarsız bulmuş olabilirdi. Ancak ellerindeki ellerimi sıkıca tutup gözlerimin en içine bakmıştı. 'Kendini böyle iyi hissedeceksen... Ne zaman istersen o zaman konuşuruz,' derken gözlerindeki ifade göğsüme oturmuştu. Ona da kıyamadığımdan, 'Sana yazacağım,' demiştim.

Kararımı değiştirecek falan değildim. Öyle bir niyetle ayrılmamıştım yanından. Kalbimde ona karşı bir soğukluk yoktu; bu zaten mümkün olan bir şey değildi. Haftalardır ilk defa bu kadar rahat soluk aldığımı, havaya doyduğumu hissediyordum. Barışmak beni kendime döndürmüştü, tamamlanmıştım. Ve bunlar o kadar net ve keskindi ki, cümleleri süsleyerek ifade etmeme bile gerek yoktu. Yalnızca kaçırdığım bir noktanın olup olmadığından emin olmak istiyordum.

Karan gibi açık, istediğini bilen ve makul birinin tercih etmesini alakasız bulacağım bir sebeple ilişkimizi bitirmişti. İyi niyetle baktıkça hak verebildiğim, 'haydi neyse' diyerek bir yerlere koyabildiğim, lakin yine de sağlam temellere dayandıramadığım nedenlere sahipti. Bunlar bende daha derinlere inen yeni kapılar açıp şu soruyu meydana getiriyordu: Bu kadar kolay mıydı? Beni sevdiğine dair herhangi bir şüphem yoktu. Bununla beraber böyle kolay olduğunu düşündüğüm şekilde bir seçim yapması beni tereddüde düşürmüştü; sevgisinden değil, tutumundan. Kafamı kurcalayan da buydu ya; böyle kararlar almak basit miydi, basit mi olmalıydı? Ayrıca bunlara ne sıklıkla başvurulacaktı, başvuracaktık? Sorunların olması veya yanlış anlaşılmak yine de bir yere kadar halledilebilir durumlardı. Ancak bu... Böylesi bir sebebin doğurduğu bir neticeyle ilk defa karşılaştığım için afallamıştım belki de. Öte yandan ben de onu çok seviyordum. İçimdeki ses, sen de, diye vurguladı. Sen böyle yapmadın. Bendeki bu sevginin mi, yoksa soru işaretinin mi ağır basması gerektiğini düşünmek beni ikilemde bırakıyordu. 

Başımı göğe kaldırıp baktım. İçimi havanın temizliğiyle doldururken kalp atışım biraz daha sakinledi. Kendimi çözmüştüm; tekrar tekrar düşündükçe aynı şeylerin türevlerini sayacaktım. Ne düşündüğümü, ne hissettiğimi anlamış, kendime daha güvence sağlayacak bir şeylerin arayışındaydım. Bu da ancak Karan'la daha açık konuşmamla mümkün olabilirdi, sanıyorum.

°°°

Akşam vakti kendimi daha hazır hissettiğime kanaat getirdim. Hangi yanlardan içimin rahatlatılmasına ihtiyaç duyduğuma karar verdim. Karan da öyle dememiş miydi zaten? 'Sen istersen tekrar açıklar, içine sindirmeye çalışırım.' Karan'a mesaj atma niyetiyle telefonu elime aldım. Onunla görüşmeye, hem de bu akşam, karar vermiştim. İç sesim derinlerden bir yerden, 'Aslında bugünü birlikte bitirseniz ne güzel olurdu...' diyerek (maziye de gidip) özlemimi belirtmek istediğinde ona kızdım. Kendime çaktırmadan, aslında böyle bir şeyin nasıl olacağını ve bununla ilgili kararımı düşünürken telefon elimde çalmaya başladı. Ablam arıyordu. Heyecanımı geçirmek için bir iki saniye bekledim.

"Efendim?" 

"Feride, ne yapıyorsun?" Titrek sesini duyunca yatağımda doğruldum. 

"Ağlıyor musun sen?" Ablam sanki bunu bekliyormuş gibi burnunu çekmeye başladı. 

Kader OyunuHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin