Herkese merhaba!
Multimedyada Feride'nin bugün giydiği kıyafet var.Yeni bölümle karşınızdayım, keyifli okumalar dilerim :)
Kulağımdaki kulaklıktan ruh halimi yükseltecek bir şarkı yayılırken -pek sabah insanı olduğum söylenemezdi- düzleştirdiğim saçlarımın ucunu maşayla kıvırdım. Saçlarımın sabit durup şekil kaybetmemesi için saç spreyini saçlarıma hafifçe sıktım. Yumuşak pembe tonlarında bir makyaj yaptıktan sonra inci küpelerimi takıp kahvaltı masasına oturdum. Evin havasına tatlı bir telaş hakimdi. Ev halkı akşamki isteme için heyecanlı olmakla beraber stresliydi. Yine konunun başını kaçırıp hararetli bir konuşmanın içine düşmüştüm. Sanırım kimin, neyi yapacağını ayarlıyorlardı.
“Kahveler içilip söz kesildikten sonra yemek değil de çay servisi yaparız diye düşündüm ben. Uygun mu sizce?” Annem bu soruyu daha çok babam ve ablama bakarak sormuştu.
“Yemek o saatte ağır kaçabilir. Çay servisi iyi.” Annem, babama onay verip yengeme döndü.
“Mukaddes, seninle neleri bölüşeceğimizi konuşalım. Öğlen vakti gelmeden önce, ev sakinken gireriz mutfağa, yaparız birlikte. Erkenden hazırlayalım her şeyi sonra sıkışmasın.” Yengem de anneme katıldı. Böreği kim yapacak, sarmayı kim saracak gibi görev dağılımı yaptılar.
“Ben akşama doğru geleceğim ama bir şeye ihtiyacınız olursa ararsınız, gelirken alırım,” dedim. Abim heyecanla atıldı.
“Ben de çiçekle çikolatayı yaptırırım.” Üstüne attığımız bakışlara saf saf bakarak karşılık veriyordu.
“Neyin çiçeği, çikolatası, oğlum?” Abim, babama döndü.
“Kız istemede çiçekle çikolata olmaz mı, baba?” Babam gözlerini yukarı dikti.
“Ey güzel Allah’ım!” Sabır dilenircesine söylendikten sonra kafasını eğip abime döndü. “Alındığını biliyorsun da kimin aldığını mı bilmiyorsun? Kızı istemeye gelen alır. Damat getirip verir çiçeği, oğlum.”
“Ya ben ne bileyim, sanki kız isteme gördüm daha önce. Yardım edeyim, dedim. Size de yaranılmıyor.” Annem araya girdi.
“Kısmetse biz de sana kız istemeye gittiğimizde, sen o zaman yaptıracaksın çikolatanı.” Annem imalı imalı gülmüştü abime.
Dün akşam ağabeyim telefonunu salondaki sehpanın üstünde unutup su içmeye gitmişti. Abimin telefonuna gelen mesaj bildirimlerinden annem, abimin kız arkadaşı olduğunu yakalamıştı. Annem, babamın salonu terk etmesini beklemiş, avına yaklaşan bir kaplan misali, abimin üstüne pençeleriyle olmasa da en az o kadar güçlü sorularıyla atılmıştı. Zavallı abim, durumdan bihaber olarak neye uğradığını şaşırmıştı. Sadece sevgili olduklarını, evlilik için henüz erken olduğunu söylemişti. Üstüne, benim bildiğim de ortaya çıkınca annem bize demediğini bırakmamıştı. Zorlukla elinden kurtulmuştuk. Bu imalı gülüş de dün akşamdan gelen bir imaydı.
“Neyse.” Ağabeyim ani bir çıkışla yerinden kalktı. “Haydi, Feride, hazır mısın? Seni de okula bırakayım.” Abimin bunaldığı suratından belliydi. Kıyafetimin tonlarındaki kabanımı üstüme aldım ve evden çıktık.
Konferans salonu, bugün en kalabalık günündeydi. Programın en yoğun olduğu gün de bugündü. Son gün olduğu için kıymete binip fazladan izleyici çekmiş olabilirdi. Seyircilerin arasında, Soner Bey ve takımı da oturuyordu.
Ela ve ben, son sunumumuzu da kazasız belasız atlatmıştık. Alkışlar eşliğinde Ela’yı sahneden uğurlarken, bir sonraki konuşmacıyı, yani Karan Bey’i, sahneye davet ettim. Yalnız olduğum gündeki gibi sahne arkasına ve bu sefer, buna ek olarak, sahnenin iki farklı tarafına da koruma koydurmuştu. Seyircilere bakmak, korumaları düşünmekten daha az geriyordu beni.

ŞİMDİ OKUDUĞUN
Kader Oyunu
RomanceEndüstri mühendisliği 2.sınıf öğrencisi olan Feride Aytuğ, kendi halinde ve sevdikleriyle çevrili olan küçük dünyasında, okulu ve yaptığı ufak tefek işler arasında gidip gelerek yaşamaktadır. Bir gün yolu, öğrencisi olduğu üniversitenin büyük bağışç...