Herkese yeniden merhaba! Feride'nin elbisesi multimedyada.
Keyifli okumalar dilerim.
Arabayla beni evime bırakıyorlardı. Varmamıza az kalmıştı. Ankara gezisi ise sona ermişti. Şu an bulduğum sessizliğin içinde, geçirdiğim üç günü düşünüyordum aklımın derinlerinde. Karan'ı, Savaş Hoca'nın odasında ilk gördüğüm anda, hatta staja başlarken bile, aklımdan dahi geçiremeyeceğim şeyler yaşamıştık. İşin doğrusu, bir anda karşıma çıkıveren yakışıklı bir adamla, kafamda hemen evlilik hayali kurmayı kendime yasaklayacak kadar gerçekçi bir kızdım. Karan'ı ilk gördüğümde tabii ki dikkatimi çekmişti. Karan'ın, beğendiği tipteki erkeklerden olmadığını söyleyecek birinin bile aksini diyemeyeceğini düşünüyordum. Her şeye rağmen dikkat çekiciydi. Yine de o kadardı. Görünce sadece ne kadar hoş bir adam olduğunu düşünmüştüm. Ama şimdi...
Kafamı yana çevirip Karan'a baktım. Camdan dışarıyı izliyordu. Yüzünü defalarca kez izleme fırsatı bulmuş olsam da her seferinde sanki ilk ve son kez görebilecekmişim gibi, heyecan içinde ve yüzünü ezberlemek isteyerek inceliyordum. Bunları da ona çaktırmadan yapmaya çalışıyordum. Sapık gibi görünmeye gerek yoktu. Ayrıca ayan etmek de istemiyordum. Fakat kıvrılan dudakları, içime aksinin gerçekleştiğine dair bir his yaydı.
"Gömleğimin yakası mı bozulmuş?" Kaşlarımı çattım.
"Anlamadım?" Güldü. Hala camdan dışarıya bakıyordu. Başka bir kıkırtı sesi duyunca gözlerimi Tayfun'a çevirdim. Öksürdü.
"Bakışlarını alamadın da, yine yakam mı bozuk yoksa dedim." Girdiğimiz tünelde camın yansımasıyla, gözlerinin gözlerimde olduğunu gördüm. Yakalanmıştım. Dudaklarımı birbirine bastırıp kafamı eğdim ve bir şey diyemedim. Keşke beni sonunda sürekli yakaladığını düşünerek hareket etseydim. Böylece Tayfun ve Koray'ın da dahil olduğu sinir bozucu gülüşmelerle karşılaşmazdım. Gerçi artık buna göre hareket etmeme gerek kalmayacaktı, stajım sona eriyordu. İçime bir burukluk çöktü. Arabanın yavaşlamasıyla, sokağa girdiğimizi anladım. Ellerimin üzerinde büyük avucunu hissettiğimde gözlerimi ona çevirdim. Derin bir nefes verdi.
"Ankara ne çabuk geçti, öyle değil mi?" Halbuki daha önemli bir meselemiz vardı. Fakat buna üzüldüğümü, ona söyleyemezdim. Parmakları ellerimin dışını okşuyordu. Kafamı salladım.
"Evet, çok yoğunduk." Aklıma süzülen düşüncelerle, gözlerimi kaçırıp boğazımı temizledim. Araba durdu. Koray, inip kapımın yanına geldi fakat açmadan bekledi. Neyi beklediğini anlamlandırmaya çalışırken, Karan'ın eli yanağımı kavrayıp kafamı kendine çevirdi. Yüzümden şaşkınlık geçti.
"Çok güzeldi. Geldiğin için teşekkür ederim." Aradaki havayı dağıtmak istercesine, alaycı bir şekilde konuştum. Yoksa bu hissettiğim akım, beni etkisi altına alacaktı.
"Fakat bu teşekkürü etmiştin." Anlık bir şekilde, hayretle gülse de yüzünü toparladı. Gözleri parladı.
"O halde başka şekilde teşekkür etmeme müsaade et." Tayfun'un arabadan inmesiyle yutkundum. Tekrar Karan'a baktığımda yüzüme yaklaştığını gördüm.
"Annemler görecek!" Bir anda panikleyip yüksek sesle kurduğum cümlenin, beni sonra utandırmasına izin verecektim. Şu an buna takılamayacak kadar riskli bir durumdaydım.
Eğlenircesine gülmeyi ihmal etmeyerek, kendini hiç bozmadı. İfadesini toparlayıp ciddiyete büründürdüğü suratıyla, diğer elini de yanağıma koyup aynı şekilde yüzüme yaklaşmaya devam etti. Kalbim fonksiyonlarını yitirecekti. Ellerinin arasına hapsettiği başımı oynatma fikrini geçtim, yutkunmaya dahi çekiniyordum.

ŞİMDİ OKUDUĞUN
Kader Oyunu
RomansaEndüstri mühendisliği 2.sınıf öğrencisi olan Feride Aytuğ, kendi halinde ve sevdikleriyle çevrili olan küçük dünyasında, okulu ve yaptığı ufak tefek işler arasında gidip gelerek yaşamaktadır. Bir gün yolu, öğrencisi olduğu üniversitenin büyük bağışç...