Keyifli okumalar dilerim.
Telefonumun zil sesiyle irkilerek gözlerimi açtım. Yanımdaki komodine elimi atıp telefonumu aldığımda, arayanın Ela olduğunu gördüm. Cevaplayarak, telefonu kulağıma götürdüm.
"Günaydın, güzellik!" Coşkulu sesi kulaklarıma doldu.
"Günaydın." Onun aksine, benim sesim yeni uyandığımdan ötürü boğuk ve kalın çıkıyordu.
"Anlaşılan daha uyanmamışsın, Feride." Telefonu kulağımdan çekip korkuyla saate baktım. Okul için henüz erkendi. Geç kalmamıştım.
"Daha erkenmiş, Ela. Ben de geç kaldım sandım."
"Evet, kuzum. Dersin başlamasına daha var. Ben sadece erken gel oturup kahve içelim demek için aradım. Fakat sabahları hiç çekilmiyorsun."
Gözlerimi devirdim. "Uyku sersemiyim, bebeğim. Kahvaltımı yapıp çıkarım evden. Ararım seni." Gözlerim yarı kapalıydı.
"Tekrar uyuma bak. Erkenden gidip bekleyeceğim seni. Haydi görüşürüz."
"Görüşürüz." Yarım yamalak söylediğim laftan sonra telefonu yatakta bir yere atıp kafamı tekrar yastığa gömdüm.
Gözlerimi açtığımda Ela'nın aramasının üstünden yarım saat geçtiğini gördüm. Harika! Bacaklarıma dolanan yorganı tekmeleyerek kenara atıp banyoya adımladım. Elimi yüzümü yıkayıp dişlerimi fırçaladıktan sonra dolabın önüne geri döndüm. Boğazlı, gri elbisemi giymeye karar verdim. Uzun ve kalın bir kazak gibi olduğundan sıcak tutardı. Belime bir kemer takmamla elbisenin boyu biraz kısalsa da önemsemedim. Altına külotlu çorap giymem beni soğuktan koruyacaktı. Saçlarımın ucunu maşayla kıvırıp at kuyruğu şeklinde topladım. Hafif bir makyaj yaptıktan sonra kahvaltı masasına geçtim.
Masanın konusu yarın akşamki yemekti. Telefonumun çalmasıyla Ela'yı meşgule atıp ağzıma peynir tıkarak masadan aceleyle kalktım. Siyah kabanımı üstüme alıp kapının önüne çıktığımda ayağıma deri çizmelerimi geçirdim. Aralık kapıdan içeriye seslenerek akşama geç geleceğimi bildirip evin kapısını kapattıktan sonra hızlıca merdivenleri indim.
Okulun oradaki bir kahveciye geldiğimde, Ela'yı kitap okurken buldum. Karşısına oturup çantamı yanımdaki sandalyeye bıraktım. Garsona birer kahve siparişi verdikten sonra sandalyemde doğrularak, "Nasılsın, güzel kız?" dedim.
"İyiyim." Kocaman gülümsedi. Böyle ufak şeylerle hemen ruh hali yükseliyordu. "Asıl sana sormalı, malum."
"Ben de iyiyim?" Yaptığı imayı anlamayarak tek kaşımı kaldırıp sorarcasına cevapladım.
"Karan Bey'le günün nasıldı?" Şimdi anlamıştım.
"Gayet normal, düz bir okul gezisiydi, Ela. Okulun nelere ihtiyacı olduğunu tespit ettik."
"O kadar mı yani?"
"Ne bekliyorsun, anlamıyorum ki. Gayet profesyonel bir durum söz konusu ortada." Profesyonel kelimesine vurgu yaparak söylemiştim.
"Yesinler senin profesyonelliğini." Bana şirin bir ifadeyle baktı. Kızamıyordum ki... Konuşmaya devam etti. "Ne bileyim, böyle dizilerde, kitaplarda falan olan şeylerden birini yaşarsın diye hayallenmiştim."
"Senin de dediğin gibi, onlar anca kitaplarda falan olur, Ela. Burası gerçek dünya, bebeğim." Karan Bey konusu benim aklımdan dahi geçmezken Ela'nın bu konuyu sürekli açması bir yerden sonra beni sıkıyordu. Hoş, benim de bir sevgilimin olmasını, mutlu olmamı istediğini biliyordum. Fakat kendisine, mutlu olmak için sevgiliye ihtiyacım olmadığını anlatamıyordum.

ŞİMDİ OKUDUĞUN
Kader Oyunu
RomansEndüstri mühendisliği 2.sınıf öğrencisi olan Feride Aytuğ, kendi halinde ve sevdikleriyle çevrili olan küçük dünyasında, okulu ve yaptığı ufak tefek işler arasında gidip gelerek yaşamaktadır. Bir gün yolu, öğrencisi olduğu üniversitenin büyük bağışç...