Merhaba! Sanırım şimdiye kadarki en uzun bölümümüz bu oldu.
Bölümü beğendiğiniz, keyifli bir okuma dilerim :)
Çalıştığım masaya geldiğimde odadaki arkadaşlarımı selamladım. Yüzümün nasıl göründüğü hakkında bir fikrim yoktu, fakat fena durmadığımı umuyordum. Bilgisayarımın düğmesine basıp önümdeki kağıtları kontrol ettim. Bilgisayarın açılmasını beklerken, sağ elime kalemimi alıp sol elimi çenemin altına koydum.
Asansörü düşünmemeye çalışıyordum. Eğer düşünseydim, böyle sakince sandalyemde oturabileceğimi sanmıyordum. Aslına bakınca her şey normaldi. Adam beni, kendimi düzeltmem için uyarmıştı. İyi de yapmıştı, dudağımdaki çikolatayla ortalıkta gezmek istemezdim. Fakat her şey bir tarafa, o an tuhaf bir hava hissetmiştim etrafta. Hava değil de aramızdaki akım demek daha doğru olabilirdi. Zira aramızda elle tutulur cinste bir şey sezmiştim. Ne olduğunu bilmiyordum sadece. Yine oldukça utanmış ve heyecanlanmıştım. Bana bunu yapmasını sevmiyordum. Dudaklarıma bakmasını düşündükçe yeniden o anı yaşıyormuş gibi yüzüm yanıyordu. Bunları beynimin içinde çevirerek Karan Bey'in yeniden aklıma süzülmesini sağlamıştım. Harika.
"Feride." Gizem'in sesini duymamla irkilerek ona doğru döndüm. "Kusura bakma, gündüz düşünden uyandırdım seni de ama bir şey soracaktım."
Gözlerimi baydım. Bu hareketime alınmayacağını bileceğim kadar samimiyet geliştirmiştik birkaç günde.
"Evet. Seni dinliyorum, Gizem."
"Biz yarın akşam için hep beraber yemek yeme planı yaptık. Sık sık yaparız böyle buluşmalar. Şirket dışında vakit geçirmeyi severiz. Sen de aramıza katıldığına göre, güzel stajyerimize de soralım, dedim." Bunu duyan Anıl, bilgisayarından taraf olan kafasını bize çevirdi.
"Evet. Bu çok güzel olur. Sen de bize katılsana, Feride." Anıl'ın ses tonu insanı enerjik hissettiriyordu. Şu çocuk kadar enerjik olsam yeterdi. Sesi kadar bile olabilirdim.
Bana yaptıkları daveti düşündüm. Aslında hazır hafta sonu geliyorken onlarla dışarı çıkmak, haftanın yorgunluğunun üstüne fazladan yorgunluk demekti. Fakat biraz değişiklik için kabul etmemin fena olmayacağını düşündüm.
"Olur, ben de gelirim." Gülümseyerek Gizem'i başımla onayladım.
"Harika! O zaman yarın buradan gideriz birlikte." Diğerlerinin de onaylamasıyla konu netliğe kavuştu ve açılan bilgisayarıma geri döndüm.
Hesapladığım değerlerde bir hata olup olmadığını kontrol ederken, Gülcan Hanım yanıma geldi.
"Merhaba, Feride. Nasılsın?" Bir taraftan bilgisayarda yaptıklarıma göz atıyordu.
"İyiyim, siz nasılsınız?"
"Ben de iyiyim." Gülümsedi. "Müsait misin?" Bedenimi ona döndürdüm. Geldiğimden beri benimle olan konuşmaları diğerlerinden farklı olarak dikkatliydi.
"Evet?"
"Yapmanı istediğim bir iş var. Müsaitsen yapar mısın, diye sormaya geldim." Doğrusu, Gülcan Hanım, benim emir aldığım şeflerden biri değildi. Şeflerle aradaki iletişimi sağlıyordu. Fakat ne kadar işin içine girersem o kadar iyidir, diye düşünüyordum. Bu yüzden benden bir şey istemesinde, benim tarafımdan bir problem yoktu. Belki de kendi yetiştiremediği bir işi bana kilitlemeye çalışıyordu. Bilemiyordum.
"Tabii, Gülcan Hanım. İşlerimi bitirmiştim zaten. Sadece bir hata olup olmadığını kontrol ediyordum. Kontrolü bitirince isteğinizle ilgilenebilirim."

ŞİMDİ OKUDUĞUN
Kader Oyunu
RomanceEndüstri mühendisliği 2.sınıf öğrencisi olan Feride Aytuğ, kendi halinde ve sevdikleriyle çevrili olan küçük dünyasında, okulu ve yaptığı ufak tefek işler arasında gidip gelerek yaşamaktadır. Bir gün yolu, öğrencisi olduğu üniversitenin büyük bağışç...