Herkese yeniden merhaba!
Feride'nin bugünkü kıyafeti multimedyada.
Keyifli okumalar dilerim :)
"Of ya! İkimiz birden bunu nasıl unutabildik acaba?"
Yanaklarımı şişirip üfleyerek içine dolan havayı boşalttım. Yurt dışına çıkan hocamızın bugün dersi vardı ve ne Ela ne de ben, hocanın derse gelmeyeceğini hatırlamıştık. Sınıfa kadar çıkıp yarım saat amfide oturmuştuk. Kimse gelip gitmeyince, bir duyuru mu kaçırdık acaba, diye öğrenci e-postamızı kontrol ederken hocanın önceden attığı maili görünce, ders olmayacağını anlayıp söylenerek sınıfı terk etmiştik. Bahçede dolanırken, Ela durup bana baktı.
"Evet. Haydi, sen unutabilirsin. Fakat ben nasıl unuttum anlayamıyorum."
"Yoğunluktan aklımdan çıkmış olmalı." Mırıldanarak söylediğime kafasını iki yana sallayarak karşılık verdi.
"Hayır. Ortada hülyalı hülyalı gezdiğinden, unutman normal." Kafamı hızla çevirip keskin bir bakış attım Ela'ya.
"Ela!" Gülmeye başladı.
"Ben seninle daha çok uğraşırım ama." Gözlerimi baydım. Koluma girip beni dürtükledi. "Dün neler olduğunu anlatsana, ya. Senin de ağzından kerpetenle alıyoruz lafları sanki."
"Sen böyle konuşup sinirimi boz, sonra da bana dünü anlat de. Oh, ne ala!"
"Ya, tamam. Anlatırsan hiç dalga geçmeyeceğim." Yürümeyi durdurup aramıza mesafe koyarak yüzünü inceledim.
"Söz mü?" Tek kaşımı kaldırdım. Bu fırsatı bir daha bulamayabilirdim. Dudağını ısırdı.
"Söz demeyeyim de, deneyeceğim. Tamam mı?"
"Ela." Sabırsızca adını söyledim.
"Ya ne var, Feride? Kendimi biliyorum. Olur da kendimi tutamazsam sözümü çiğnemiş olmayayım, diye söz vermiyorum. Ama uğraşmayacağım, tamam."
Bu da bir şey sayılırdı. Kafamı salladım, gülümsedi. Koluna tekrar girdim. Konuşmak için ağzımı açtığım sırada beni susturdu.
"Dur, böyle ayak üstü anlatma. Gidip çay içelim bir yerde. Keyfini çıkararak dinlemek istiyorum." Sırıtarak konuşmasına baktım. O keyfini çıkaracaktı da kendimden emin değildim. Zira aklımdan şöyle bir geçirdiğimde dahi, bir heyecan basıyordu beni.
Çayıma şeker attıktan sonra karıştırırken Ela'nın sesi kulaklarıma doldu.
"O, Soner denen adam neydi öyle?"
"Ne olmuş ki ona?" O adamda bir şey vardı. Hissetsem de ne olduğunu bilmiyordum. Ela belki ne olduğunu görmeme sağlayacak bir şeyler söyleyebilirdi. Onun da Soner Bey'den hoşlanmadığının fazlasıyla farkındaydım.
"Bilmiyorum, Feride. Aldığım his yönünden söyledim. Ne zaman ben seninleyken o adamı görsek, seni bir yerlere davet ettiğine şahit oluyorum. Belki kötü niyetle yapmıyor, ama bu kadar ısrarcı olması benim hoşuma gitmedi. Ne bileyim, etraf sapık dolu. Hele kendi en son yaşadıklarımdan sonra daha çok korkmaya başladım." Derin bir nefes verdi. "Belki de ben büyütüyorumdur, ama o adama karşı düşüncelerimi bilmeni istedim."
"Doğrusunu istersen, arkadaşım, ben de o adamdan güzel bir elektrik almıyorum. Sanırım tek böyle düşünen biz değiliz." Soru sorarcasına tek kaşını kaldırdı. "Karan Bey de ondan hoşlanmıyor."
"Nasıl yani?" Dudağımı ısırıp söyleyeceklerimi düşündüm.
"Neden bilmiyorum, ama Soner Bey'i gördüğünde yüzü bariz bir şekilde düşüyor ya da oldukça kontrollü bir ifadeye bürüyor suratını."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Kader Oyunu
RomansaEndüstri mühendisliği 2.sınıf öğrencisi olan Feride Aytuğ, kendi halinde ve sevdikleriyle çevrili olan küçük dünyasında, okulu ve yaptığı ufak tefek işler arasında gidip gelerek yaşamaktadır. Bir gün yolu, öğrencisi olduğu üniversitenin büyük bağışç...