BÖLÜM 2

73.3K 2.9K 460
                                    

Keyifli okumalar dilerim.

Kalabalık amfiye göz atıp bulduğumuz boş bir yere oturduk. Henüz güz döneminin başındaydık, vizelerin başlamasına yaklaşık bir ay daha vardı. Profesörlerimiz sunumları öne koyarak vize döneminde rahat etmemiz için bize iyilikte bulunmuşlardı. İkişerli gruplar halinde sunum yapan öğrencileri izleyerek sıranın bize gelmesini bekledik. Bölümümüz İngilizce dilindeydi ve her nedense, sunumu İngilizce yapıyor olmak beni daha rahat hissettiriyordu. Yanımda heyecanla bekleyen Ela’ya gülümsedim ve sıranın bize gelmesiyle yerimizden kalkıp sunuma başlamak üzere amfinin merdivenlerinden inerek ortadaki platforma çıktık.

Sunum boyunca bizi dinleyip önündeki kağıda notlar alan profesöre bakarken,  diğer gruplara da bu kadar detaylı yaklaşıp yaklaşmadığını düşünüyordum. Bu iyi bir şey miydi, bilemiyordum. Ela’nın konuyu bağlayıp sunuma son vermesiyle, gözlüklerinin ardından bizi inceleyen profesör, kafasını yukarı kaldırıp dirseklerini masaya dayadı.

“Tebrik ederim, çocuklar. Sunumunuz harikaydı." Bu, iyi bir şeydi. “Bildiğiniz üzere, haftaya girişimcilik konferansları başlayacak. Bu sunumunuzla, sizin de o konferansta bulunmanızı istiyorum.”

Şaşkınlık ve heyecan içinde Ela’yla birbirimize baktık. Çığlık atmamak için kendini zor tuttuğu belliydi. Bu adamın beğenisini kazanmanın ne kadar zor olduğunu biliyorduk.

“Bize güvenip böylesi bir fırsat verdiğiniz için teşekkür ederiz, hocam." Ela’nın gülümseyerek söylediklerine karşılık olarak tebessüm ederek kafasını salladı. Ardından dersi bitirdiğini belirtmesiyle sınıftan çıkıp bahçeye vardığımızda, suratımızda büyük bir sırıtış vardı.

“Gerçekten çok sevindim, Feride." Ellerini çırpması beni güldürdü.

“Ben de öyle. Bu konferanslar bir hafta sürüyor ve önemli kişilerle tanışıp bağlantı kurmamız için oldukça büyük bir fırsat. Hele ki bizim de bizzat katılıyor oluşumuz büyük bir artı." Bu sunuma çok çalışmıştık ve karşılığını böyle almak güzeldi.

“Emeğimize sağlık, yavru kuş! Haydi, yemeğe çıkıp bunu kutlayalım.”

Uluslararası İlişkiler Ofisi’ne gitmem gerektiğini hatırlayarak, “Benim öncelikle ofise uğramam lazım, sonucu öğrenmeliyim. İstersen sen git, beni bekle. Ben de ardından yanına geleceğim”

“Tamam, Field’da seni bekliyor olacağım." Yanağıma öpücük kondurup, “Bol şans, bebeğim,” dedi. Tebessüm ederek yanından ayrıldım ve ofise yürümeye başladım.

Uluslararası İlişkiler Ofisi’nin önüne geldiğimde derin bir nefes alıp kapıyı tıklattıktan sonra kulpunu aşağı indirerek içeri girdim. Tırmanmaya başlayan heyecanımı hissetsem de sakin kalmaya çalışarak odada göz gezdirdim. Karşımda üç masa bulunuyordu ve başvuru sürecindeyken birkaç kere uğradığım için çalışanların üçünü de önceden tanıyordum. Baş selamı verdikten sonra, yaşı genç olmasına rağmen, aralarında yetkili olan Emir’in masasına yöneldim.

“Merhaba, ben Feride. Başvuruların sonucu açıklandı mı, Emir?”

“Merhaba, Feride. Seni hatırlıyorum ve evet, açıklandı. Aslında koridora, kapının yanındaki panoya astık kazananları.”

“Ah, ben bakmamışım. Boşuna meşgul ettim." Tam iyi günler dileyip çıkmak için kapıya yöneliyordum ki,
“Yok, gelmen aksine iyi oldu,” dedi. Durup geri döndüm. Yüzüne bakarak sordum,

“Neden?”

“Rektörümüz Savaş Bey, seninle konuşmak için yanına çağırmış seni. Anlaşılan sana atılan e-postaları bugün kontrol etmedin. Ben az önce Savaş Bey’in yanındaydım. Bugün nasılsa yanıma geleceğini bildiğimden, seni çağırdığını ileteceğimi söyledim.”

Kader OyunuHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin