İyi okumalar dilerim :)
Otobüsten inmeden önce annemi arayıp yolda olduğumuzu bildirdim. Ela'ya, Burak'la oturup konuştuğumuzu anlattım. Söylemeseydim beni öldürürdü.
"Ne? Oturup kahve mi içtiniz yani? Ay, Feride, inanmıyorum! Hiç böyle sıcak yaklaşacağını düşünmemiştim. Birbirinize yakışırsınız da. Sen güzelsin, o yakışıklı. Çok sevindim." Baygınlık geçirecektim.
"Ela, bir şey olduğu falan yok ortada az bir sakin ol. Verdiğim notların karşılığında teşekkür etmek için kahve içme teklifinde bulundu. İyi birine benziyor gördüğüm kadarıyla ama hepsi bu. O gözle bakmadım bile."
"Aman sen kime o gözle bakıyorsun ki zaten? Acaba yanında ne zaman birini göreceğiz?"
"Oğlunu evlendirmeye çalışan anneler gibisin, Ela. Ne çektim elinden be arkadaş!" Gülmeye başladı. Beni de güldürdü. Sanırım gerçekten de bir sevgilim var diye karşısına çıkana kadar beni rahat bırakmayacaktı. Bezginlikle gözlerimi devirdim.
Otobüsün durağa gelmesiyle otobüsten indik. Otobüsün durmasıyla arkasında biriken arabalara bakarken tanıdık bir araba gördüm ya da gördüğümü sandım. Anlayamamıştım çünkü arabayı görmek için durup baktığımda farları gözümü almıştı ve sürücünün gaza yüklenmesiyle diğer arabaların arasında kayboldu. Omuzlarımı silktim ve Ela'yla sohbetimize devam ederek Sibel'in evine yürüdük.
Sibel'in evinin bahçesine girdiğimizde, bahçenin sıcacık ambiyansı bizi kucakladı. Kış ayında olmamıza ve soğuk havaya rağmen, yerlere gelişigüzel yer yastıkları serpilmişti. Çimlerin üstündeki yumuşak renkli yastıklar, ağaçlardaki sarı renkli, loş ışıklarla birlikte güzel bir görüntü çıkarıyordu ortaya. Havuz, bu mevsimde kullanılmamasına rağmen, doluydu ve üstünde süsler vardı. Köşeye, ağaçların altına bir masa kurulmuştu. Üstünde aperatifler, alkollü ve alkolsüz içecekler bulunuyordu. Çimlerin üstünde mevsime uygun olan bir temada süslemeler kondurulmuştu. Ağaçlardan düşmüş hissi veren ışıklandırmalar, çimlere yayılmıştı. Taşınabilir hoparlörden güzel bir parçanın sesi yayılıyordu. Sibel bizi salonun bahçeye açılan cam kapısından çıkarak karşıladı.
"Hoş geldiniz, kızlar!" Yanaklarımızı öpüp bize sarıldı. Biz de onu öperek, gelirken aldığımız ev hediyesini eline tutuşturduk.
"Niye zahmet ettiniz?" O sırada kolumuzdan çekiştirerek bizi eve soktu. Diğerleri çoktan gelmişti. Yanımıza gelen yardımcısına hediye paketini verdi. "Şule, misafirlerimizin kabanlarını alır mısın?" Şule'nin bize yönelmesiyle kabanlarımızı çıkarıp verdik. Sibel mutfağa bakıp geleceğini söyleyerek yanımızdan ayrıldığında, salonda bulunan arkadaşlarımızı sırayla selamlamaya başladık. Gece henüz başlamamıştı ama şimdiden memnundum. Böyle bir buluşmaya ihtiyacım varmış.
Sibel geri gelip bizi yemek masasına davet etti. Büyük salonun diğer tarafına geçtik hep birlikte. Duvarı kaplayan camın önüne çok şık bir masa kurulmuştu. Tabakları da örtüsü gibi beyaz olan masanın tek rengi, üstünde bulunan lacivert peçeteleriydi. Masanın ortasında dikdörtgen şeklinde, uzun, ince bir yatay vazo duruyordu. İçindeki çiçekler de masanın bütünü gibi beyazdı. Masanın az ilerisindeki ayaklı müzik çalardan yumuşak bir şarkı yükseliyordu. Her detayı düşünmüştü.
"Masa çok şık olmuş, Sibel." Arzu'ya hepimiz onaylayan seslerle katılmıştık.
"Beğenmenize sevindim, arkadaşlar. Dekorasyonla ilgili şeyler çok hoşuma gidiyor. Zevk alarak hazırlandım Feride için."
"Gece sonunda toptan teşekkürümü edecektim ama madem konuyu açtın, teşekkür ederim Sibel. Harika olmuş her şey. Hem duygulandım hem de mutlu ettin beni." İyi arkadaştık ama bu kadar hazırlık yapması beni duygulandırmıştı.

ŞİMDİ OKUDUĞUN
Kader Oyunu
RomanceEndüstri mühendisliği 2.sınıf öğrencisi olan Feride Aytuğ, kendi halinde ve sevdikleriyle çevrili olan küçük dünyasında, okulu ve yaptığı ufak tefek işler arasında gidip gelerek yaşamaktadır. Bir gün yolu, öğrencisi olduğu üniversitenin büyük bağışç...