Merhaba! Sevgili okurlar, Feride'nin kıyafetini multimedyada görebilirsiniz.
Keyifli okumalar dilerim.
Kafamı aynaya yaklaştırarak yakın bir açıdan yüzümdeki makyajı inceledim. Toprak tonlarında, doğal bir makyaj tercih etmiştim. Fazlasını yapmak bana abartı gibi geliyordu. Saçlarımın önünü iki yandan ayırıp ensemde bir topuz yaptım. Yüzümün iki yanından serbest bıraktığım perçemlerime dalgalı bir şekil verdim. Babamın bana aldığı, altından, kalın halka küpeleri kulağıma geçirdim. Kolumdaki deri saate baktığımda dersime kadar vakit olduğunu görünce, güzel bir kahvaltı yapmaya karar verdim.
Bardağıma çay dolduran annemin yanağından makas aldım. Ablam benim için sürdüğü vişne reçelli ekmeği tabağıma koydu. Ona tatlı bir gülücük gönderip çayıma şeker atmaya uzandığım sırada babamın sesini duydum.
"Feride, iyi misin, kızım?" Şekeri çaya atıp geriye çekilerek babama baktım.
"Evet, iyiyim, baba. Bir şey mi oldu?"
"Akşam çok erken yattın. Hasta mısın, diye merak ettim." Kafamı tabağıma çevirdim.
"Yok, iyiyim. Yorgundum sadece." Babama geri dönüp gülümsedim.
"Kızımı yoruyorlar görmüyor musun, Mustafa? Suratı kaşık kadar kaldı yavrumun." Annem, üzgün bir surat ifadesiyle bana baktı. Babam iç geçirdi.
"Normal değil mi, Serap? Kız çalışıyor. Hem kendi tercih etti okurken çalışmayı. Kendisi bir sorun görmüyorsa, bize diyecek bir şey kalmıyor." Annem, babama aldırmadan bana dönüp bal rengi gözlerini açtı. Söyleyeceklerini dikkate almamı istiyordu.
"Feride, o patronuna söyle seni yormasın. Son günlerde eve geldiğin halin hal değil. Yorgunluktan hemen odana kapanıyorsun, kızım. Ne yaptırıyor bu adam sana tüm gün, anlamıyorum ki." Annemin iş yorgunluğu sanarak söyledikleri üzerine öksürmeye başladım.
"Sen annene aldırma, Feride. Elin adamı kızına prenses gibi davranacaktı zaten, değil mi, Serap? İşe gidiyor kız. Sanki oturmaya gidiyor şirkete." Aniden hava alma isteğiyle doldum. Sandalyemi geri iterek ayağa kalktım.
"Benim derse yetişmem lazım. Size afiyet olsun." Çantamı alıp aceleyle evden çıktım.
Durakta otobüs beklerken donmuştum. Ceketimin üzerine uzun bir kaban giysem de üşümekten kurtulamamıştım. Evden öyle aceleyle çıktığım için de otobüs saatine bakmamış bulundum. Bilseydim daha geç çıkardım. Ellerimi birbirine sürtüp üfleyerek ısıtmaya çalışıyordum. Sonunda durağa yaklaştığını gördüğüm otobüs gelince, otobüs kartımı çıkarmak üzere hemen çantama davrandım.
Sabah işine veya okuluna giden yolcularla dolu olan otobüste cam kenarındaki bir koltukta oturuyordum. Kafamı cama yaslamış, camın titremesine aldırmadan boş bakışlarla yolu izliyordum. Annemin kahvaltı sofrasında söylediklerinden sonra, Karan Bey'in aklıma süzülmesinden korktuğum için alelacele kendimi yola vurmuştum. Fakat istemsizce, düşüncelerim o noktaya kaymaya başlamıştı şu an.
Ne yapmaya çalıştığını çözemiyordum. Bir an sadece kibarlıktan yaptığını düşündüğüm hareketleri yerini, gitmesinden korktuğum bir yöndeki davranışlara bırakıyordu. Ayrıca ona hep rezil oluyor veya yakalanıyordum. Önündeki dosyaya odaklandığı için, beni göremeyeceğinden neredeyse emin olarak, kendime onu izleme izni vermiştim. Lakin, Karan Yılmaz'ın gözünden bir şey kaçmıyordu. Asansörden indiğimizde, koridorun duvarına beni yaslaması süzüldü aklımın dehlizlerinde. Bedeninin bana çok yakın olduğunu düşününce yerimde kıpırdandım. Bana sevgilim olup olmadığını sormuştu. Bunu anlamamış olması beni şaşırtmıştı. Bence cevabı yeterince belli olan bir soruydu. Sorusunu yanıtladığımda alnını alnıma yaslamasını hatırlayınca beni sıcak basmıştı. Elim istemsizce boynuma gitti. Boğazlı kazağımın yakasını parmağımla genişleterek bu histen kurtulmak istemiştim. Ellerimle yüzümü sıvazlayarak oturduğum koltuktan ayağa kalktım. Yanımdaki yolcuyu rahatsız etmemeye çalışarak onu aştım ve otobüsün durakta durması için düğmeye bastım.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Kader Oyunu
RomanceEndüstri mühendisliği 2.sınıf öğrencisi olan Feride Aytuğ, kendi halinde ve sevdikleriyle çevrili olan küçük dünyasında, okulu ve yaptığı ufak tefek işler arasında gidip gelerek yaşamaktadır. Bir gün yolu, öğrencisi olduğu üniversitenin büyük bağışç...