İyi okumalar dilerim...
Havada garip bir atmosfer hissettim Tayfun Bey’in söylediklerinden sonra. Bir sebebe dayandıramadığım için boş verip çantamdan Karan Bey için aldığım notları çıkardım. Ona söyleyeceklerimi aklımdan tekrar ederek notlara göz attım. Kağıtlarla işimi bitirip çantama geri koydum.
Arabanın yavaşlamasıyla etrafıma bakmak için kafamı kaldırdım. Çok katlı bir binanın önünde durduk. Yılmaz Şirketler Topluluğu.
Şoför arabadan inip benim tarafıma dolanarak kapıyı açmıştı. Teşekkür ederek arabadan indim. Öbür arabadan inen korumalardan biri yanıma geldi. O sırada şoför tekrardan arabaya binmiş ve arabayı hareket ettirmişti.
“Bu taraftan, Feride Hanım.” Dış görünüşü gibi sert bir ses tonuna sahipti.
Bana gösterdiği yolu takip ederek ana kapıdan içeri girdik. Benim için kart bastı ve beni aramadan geçirmeden asansörlere doğru adımladı. Asansörün düğmesine bastı ve asansör yukarıya doğru tırmanmaya başladı. Asansörün kapıları açılınca önden çıkıp etrafa bakındı ve kenara çekilip önüne geçmemi bekledi. Kendimi filmde gibi hissediyordum. Etrafta koşturan takım elbiseli insanlar, başınızın üstünde geziyorlarmış hissi veren topuklu ayakkabı sesleri, birbiriyle şakalaşan çalışanlar gibi faktörlerin başımı döndürmesine engel olmaya çalışarak, korumanın önünde yürüyordum. Büyük bir masanın başına gelince durdu. Durup masada oturan esmer kadına baktım. Ayağa kalktı ve resmi bir şekilde gülümsedi.
“Hoş geldiniz. İsminizi öğrenebilir miyim?” Yoğun bir formalite hissediyordum.
“Feride. Feride Aytuğ.” Korumanın etrafı kolaçan etmesi, etraftaki şık giyimli insanların beni süzmesi sinirlerimi bozuyordu. Kendimi diken üstünde ve buraya ait değil hissediyordum.
Adımı söylememle, karşımdaki esmer hanım bu sefer samimi bir gülümsemeyle yüzünü aydınlattı.
“Ah, demek Feride Aytuğ sizsiniz. Karan Bey de sizi bekliyordu. Tekrardan hoş geldiniz, Feride Hanım.” Telefon ahizesini kaldırıp tuşlara bastı ve aramasının yanıtlanmasını bekledi. Saçma cümleler kuracağına, en azından Karan Bey’in müsait olup olmadığını söyleyerek ayakta dikilmememi sağlayabilirdi.
“Evet, efendim. Burada.”
Karşı tarafı dinledi.
“Tabii ki. Derhal.” Telefonu kapattı.
“Karan Bey, odasında sizi bekliyor Feride Hanım.” Başımla onaylayıp gösterdiği kapıya adımladım. Önüne geldiğim koyu renkli kapıyı tıklattım ve erkeksi sesinin beni içeriye davet ettiğini söylemesiyle kapıyı açıp odaya girdim.
Oldukça büyük bir odaydı. Bir tarafı boydan boya camdı. Yüksekte olduğumuzdan, çok geniş bir açıyla şehir manzarası görüyordunuz. Kapının solunda sekiz kişilik bir toplantı masası duruyordu. Duvarlar pahalı olduğu belli olan birkaç sanatsal tablo ile doluydu. Çoğunun ünlü ressamlardan çıkma olduğunu biliyordum. Odada ferah bir temizlik kokusu vardı, Karan Bey’in parfümünü saymıyordum. Zira kokusu odadaki hakimiyetini belli ediyordu. Alçak sesle çalan klasik müziğin bestecisini de tanıyordum. Eğer zevki buysa -ki şu an bu çaldığına göre, sanırım, buydu-, ortak bir noktamızı keşfetmiştim. Oda genel olarak temiz ve modern duruyordu. Aynı zamanda da rahat hissettiriyordu. Gözlerim odayı tararken O’nu gördüm. Sağ çaprazımda bulunan siyah, büyük masada oturuyordu. Deri koltuğuna yaslanmıştı. Masanın üstünde açık bir diz üstü bilgisayar, birkaç dosya ve kağıtlar vardı. Ve adının yazılı olduğu bir masa isimliği. Masasının önünde de, kendi koltuğu gibi deri olan bir oturma grubu bulunuyordu. Koltukların arasındaki sehpanın üstünde, orkide vazosu ve kataloglar duruyordu. Gözlerimizi buluşturdum.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Kader Oyunu
RomansaEndüstri mühendisliği 2.sınıf öğrencisi olan Feride Aytuğ, kendi halinde ve sevdikleriyle çevrili olan küçük dünyasında, okulu ve yaptığı ufak tefek işler arasında gidip gelerek yaşamaktadır. Bir gün yolu, öğrencisi olduğu üniversitenin büyük bağışç...