25. Bölüm

23.4K 1.7K 354
                                    

Turna savcı düşüncelerden arınıp işleme konulması gereken son dosyayı da inceleyip kapının dışında beklediğini düşündüğü Çetin'e seslendi. Dosyaları istiflerken bir yandan da konuşmaya başlamamıştı.

"Çetin bunların işleme geçmesini sağla iki saate kalmaz Sibel Hanımı nezarethanemizin en mükellef odasında misafir edilmesini..."

Cümlesini bitiremeden önüne konulan çay ve koyana bakınca istemsiz susmuştu. Bu adamın derdi neydi ve neden her yerde karşısına çıkıyordu? Karşısına çıkmayı da geçmişti. Artık sürekli fütursuzlukları ile de zihnini işgal etmekten vaz geçmiyordu. Kafasını tekrar önüne konulan demli çaya yönelterek konuşmaya başladı.

"Hayırdır komutan, kaymakam gibi sende araştırdın galiba beni ama zahmet etmişsin, çıkmam gerekiyor. Artık sen içersin yerime, gerçi sen kahveciydin. Değil mi?"

"Ününüz öyle bir nam saldı ki! Araştırmaya ne gerek var savcı hanım. İnsan ilk bakışta anlıyor."

"Belli oluyor şıp diye anladığınız..." Savcı, komutan ile konuşurken bir yandan da telefonu ile Çetin'e mesaj atmıştı.

Çetin hastanede Onur'un ailesinin gelmesini beklerken savcıdan gelen mesaj sesiyle kahkaha atmamak için dudaklarını ısırmıştı. Bu ona ne kadar alışkın olduğunun göstergesi olsa da bencillik edip gülemezdi. Savcı bu kadar dalgın ve onu hastaneye kendisi yolladığı halde "Neredesin?" diye soruyorsa dağıldığının göstergesiydi. Savcı anını dahi hesaplayan birisiydi. Kimim nerede ne yaptığını an ve an bilirdi. Fakat bir şehitti varsa istemsiz kendini soyutlayıp, bazı şeyleri unuta biliyordu. Maalesef bu unutma olayı da sadece bu zamanlarda oluyordu. Çetin derin bir iç çekip mesajı cevaplayarak, telefonunu cebine attı. Artık alışmıştı oda, savcı cevabını aldıktan sonra geri dönüş yapmazdı.

Turna telefonuna gelen mesajla kafasını olumsuz olarak sağa sola salladı. Çetin "Hastanedeyim efemdim." diye yazmıştı. Diğer adamlarına da farklı işler için görevlendirmişti ve elinin altında şu an hiç adamı yoktu. Tabi kendi ayakları ile gelen komutanı saymazsa hafif bir tebessümünü bahşederek, "Neyse komutan açıkçası buraya kadar gelip çaycılık yapmana gölüm razı olmadı. Sana daha önemli bir iş veriyorum." Elindeki dosyaları komutana doğru uzatarak "Bunları emniyete götürün ve en geç iki saate burada yazılan kişinin alınmasını belirtin." dedikten sonra kapıya yöneldi. Komutanın itiraz sesini duyunca sözünü keserek son konuşmasını yapıp odadan çıktı.

"Fakat sav..."

"Sen hala burada mısın komutan? Ağzın çalışmasın ayakların çalışsın."

Komutan keyifli bir kahvaltı yaptıktan sonra üniformasını giyerek evden çıkmıştı. Deniz ve Mert Komutanın "Hayırdır ne bu neşe sabah sabah " söylemlerini umursamadan anın tadını yaşamıştı. Bugün savcının şaşkın yüzünü görmek her şeye değerdi. İlk karargaha uğramış ve Kerem Komutan ile uzun bir sohbete girişmişlerdi.

Rüzgar Komutan ne kadar savcının hakkında bilgi almaya çalışsa da Kerem Komutan anlattıklarının dışına çıkmamıştı. Bilgi alamayacağını anlayınca da "Ben artık görevimin başına döneyim." diyerek savcılığa yol almıştı. Meydandan geçerken Selin önünü kesmiş ve boş muhabbetleri ile vaktinden çalmıştı. Artık dayanamayan komutan "Benim önemli bir işim var Selin, Suzan Hanıma geçmiş olsun dileklerim ile selamlarımı iletirsin." diyerek sonunda savcılığa giriş yapabilmişti.

Son Hıçkırık (Savcı ve Komutan güçlü kadın serisi)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin