33. Bölüm

17.9K 1.4K 171
                                    

Halil Bey öfkeli şekilde evden çıktıktan sonra arabasına binip karakola geçmişti. İsmail Komiserin odasına öfkesini zapt edemeden kapıyı dahi çalmadan girmiş ve ağzına geleni saydırmıştı. İsmail Beyden aldığı cevaplar ise "Şu anlık elimizden bir şey gelmiyor efendim. Her yerden elimizi kolumuzu bağladı. Bir süre sabretmeli ve dişlerimizi sıkmalıyız. Yakında yeniden hüküm bizim elimizde olacak siz daha iyi biliyorsunuz." sözleri olmuştu. Halil Bey sürekli ataklarının boşa çıktığının farkındaydı ama dediği gibi biraz daha sabretmesi gerekiyordu.

Sonrasında eşinin yanına uğramış ve ağlayan eşini teselli ederken Suzan Hanımın aradığını görünce telefonunu açmıştı. Suzan Hanım Doruk'un gittiğini ve büyük ihtimal ablasının yanında olduğunu söyleyince bu aralar peşini bırakmayan öfkesi arşa çıkmıştı. Gerçi o saniyelerden sonra Sibel Hanımın da Halil Beyden farkı yoktu.

En çokta Doruk için burada olmasına rağmen o yine Turna denen kızı seçmesine içerliyordu. Neden bu kadar nankör olduğuna artık anlam veremiyor. Bir çıkış yolu da bulamıyordu. Önüne her şeyi sermiş ve her istediğini elde etmesini sağlamışlardı ama Doruk her defasında onlardan daha çok uzaklaşmıştı. Halil Beye doğru dönerek "Halil, Doruk o kızın evinde kalamaz anladın mı? Ben başımın çaresine bakarım. Sen git ve o evi başlarına yık. Ne olursa olsun oğlumu bana getir." demişti. Sonrasında Halil Bey aynı öfke ile karakoldan çıkmış ve Turna'nın yaşadığı konağa doğru yola koyulmuştu.

Kadir Bey torununu uğurladıktan sonra uzun süre arkasından göz yaşı ile bakmış, destanları aratmayacak dualarıyla rabbine sığınmıştı. İki kardeş o kadar çok birbirlerine benziyorlardı ki! Israr dahi edememişti. İkisi de gururlu ve insanlara ezik görünmektense kendilerini yok saymayı seçiyorlardı. Bu kadar birbirlerine benzedikleri halde önlerine öyle uçurumlar konulmuştu ki! Torunlarına abla kardeş olmayı dahi çok görmüşlerdi. Turna'ya bir şey söyleme hakkı olmadığı gibi Doruk'a da herhangi bir söz veremiyordu. Eski gücü hükmü yoktu. Yaşlılık boy gösterdikten sonra söz dinletemez, laf anlatamaz olmuştu. Gerçi oğlu olacak gaddara ne zaman söz dinletebilmişti ki! Her zaman hırsı yüzünden iyiliği, doğruyu görmek istememiş ve bu uğurda bir yığın insana eziyet etmişti. Belki birkaçını kurtara bilmişti ama Doruk'u hele ki Turna'sı oğlu diyemediği şeytan adamın gözü dönmelerinden bolca nasibini almıştı.

Kadir Bey geçmişin acılarından kendini arındırıp ciğerlerini koca bir oksijen kütlesiyle doldurdu. Elbet vardır bunda da bir hayır. dedikten sonra tekerlekli sandalyesinin düğmesine basarak dönmesini sağladı. Konağın kapısına doğru giderken bir arabanın firen sesini ve hızlı bir şekilde açılan araba kapının tekrar sert şekilde kapandığını duydu. Sonrasında ise nemrut oğlunun dağları parçalayacakmış gibi öfkeyle yoğrulmuş sesini duyunca tekrar geri döndü.

"Turna..."

Turna merdivenlerden her adım atışında "Nasıl olur?" demeden geçemiyordu. Bu kadar ileri gitmeleri imkansız görünse de nüfus dairelerine kadar girebilmek resmen yılların ilmek ilmek işlenmiş eserini önlerine seriyordu.

Sorguya alınan adamın odasına hızlı bir şekilde girmiş ve iki elini masaya sert bir şekilde vurarak "Sana iki soru yönelteceyim. Sonrasında verdiğin sorular doğru olmazsa dilini zevkle keseceğim. Ona göre beni doğru cevapla karşıla." demişti.

Adam bu kadından zaten ürküyordu. Masaya ellerini vurması ve gözlerinden çıkan ateşi görünce sert bir şekilde yutkunmuştu ve kekeleyerek sadece "Tamam" diye bilmişti. Turna öfkesini zapt etmeye çalışarak derin bir oksijen kütlesini içine hapis etmeği başarmış ve sonrasında konuşmaya başlamıştı.

"Birincisi kimliklerinize neden ulaşamıyoruz?"

"Ölü görünüyoruz. Yani örgütte olan kimsenin kimliği yok."

Son Hıçkırık (Savcı ve Komutan güçlü kadın serisi)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin