Turna ve Tufan saatlerini geçirdikleri ofiste ekibin kalanının katılmasıyla da eksiksiz olarak her şeyi tamamlamış ve şehirlere dağılımı hazırlamışlardı. İlk toplandıklarında hasret giderme işini yarıda bıraktıkları için yeniden sohbetlerine dönmüşlerdi. Kara, Çetin ve diğer adamlarını geri getirmişti ve Turna da bir süreliğine ailelerinin yanına yollamıştı. Bu durum Turna'nın içinde büyük bir rahatlamaya neden olsa da kafasını karıştıran bir husus vardı. Morgo denen adamın ismi geçtiğinde Tufan'ın kaşlarının çatılması. İstemsiz düşünmesine neden olmuştu. Ekip keyifli bir sohbet içinde şakalar arsında kahkahaların evi doldurması yanı sıra Turna'nın kaşları çatık dudağının sol kenarını dişlerinin arasına alıp sıkıştırırken aynı şekilde sağ elini işaret parmağını serbest olan dudağını okşarken baş parmağıyla da çenesine dokunuyordu. Sol eli ise dizinde ritim tutturmuş, kendini soyutlamış şekilde koltukta oturuyordu. Aslında kafasında hala binlerce soru işareti vardı ve yerlerine oturan çoğunluk olsa da bütün planlarına vakıf olamamak yeniden kafasını yoruyordu. Mesela bulundukları yerler hep ıssız yerlerde konumlanmışken neden Ankara ve Konya'daki yerleşim yerleri şehir içinde ve halkın arasında seçilmişti.
Tufan'ın gözleri Turna'ya takıldığında aldığı pozisyondan derin düşünceler içinde olduğunu anlasa da her defasında gördüğü halde, aynı anda birçok şeyi yapabilmesine şaşırmadan edememişti. Oda aynı anda iki şey yapa biliyordu ama Turna üç hatta dört şeyi yapabiliyor ve bununda farkında dahi olmuyordu. Boğazını temizlerken ilk konuşan olmuştu.
"Neyi kafana taktın. Hadi dökül de rahatla"
Turna gelen sesle birlikte gözlerini sabitlediği koltuktan kaldırıp Tufan'a bakarken "Sen" diyerek Tufan'ın tek kaşının kalkmasını sağlarken "Ben ne?" diye sormuştu. Turna ellerini bacaklarının üzerinde birleştirirken "Morgo denen adamı tanıdığını düşünüyorum. Birde bunca yıl neler yaptın. Senin de bize sunduğun bilgiler az buz bir şey değil. Bu kadar bilgiye nasıl sahip oldun sen? Onu düşünüyordum." Diyerek cevaplamıştı. Oda da sessizlik olmuş ikiliye odaklanmışlarken Tufan diklenip otoriter sesiyle konuşmuştu.
"Sen gel dedin geldim ama neler olduğunu ya da nasıl bulduğumu gerçekten beni dinlemeye hazır olduğun zaman konuşacağız ki! Sen benimle adam akıllı hasret bile gidermedin Turna. Neyse size iyi geceler. Sizde yatın artık saatler sonra kafamızı kaldıramayacağımız yoğunlukta olacağız."
Tufan kırgınlığını belirtip odadan çıkarken Kara, Turna'ya bakıp "Kız haklı, iş dışında bir kere konuştuğuna rastgelmedim." Diyerek Turna'ya çıkışırken Turna, Kara'yı duymazdan gelmeği seçerek "Hadi kalkın evlerinize gidin. Bildiğiniz gibi sınırlı odam var. Yarın görüşürüz." dedikten sonra odadan ayrılmış ve kendi odasına geçmişti.
Turna üzerini çıkararak pijamalarını üzerine geçirip yatağının örtüsünü kaldırırken odasının kapısı tıklatılmış ve Tufan'ın "Müsait misin?" sorusunu duyunca "Müsaitim." diyerek yatağın üstündeki örtüğü katlamaya başladığında önce başı sonrada bedeni içeri girmişti. Turna örtüğü kenara koyarken camının önündeki tekli koltukları göstererek "Geç" demişti. Tufan kendisini geri çağırmış olsa da sesindeki mesafeden hala kırgınlığının farkındaydı. Kendince haklıydı. Çünkü herkes ne biliyorsa oda o kadarını biliyordu. Ona rağmen "Senin savaşında yanında olacağım. O pisliklere bu yaptıklarının bedelinin cevabını en iyi şekilde bildireceğiz ama daha zamanı var." demişti. Tufan biliyordu en çokta kızgınlığı bunaydı. Beklememişti. Her şeyin sarpa sarmasına neden olmuştu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Son Hıçkırık (Savcı ve Komutan güçlü kadın serisi)
Hành động"Bu kadar hak, hukuk zırvalığı yaptıktan sonra bu son yaptığınız ile çelişmedi mi sizce de Savcı Hanım? " " Siz kim oluyorsunuz da, benim savcılığı mı eleştiriyorsunuz? " Genç komutan alaycı bir şekilde gülümser. Nedenini bilmediği bir şekilde bu ka...