Rüzgar Komutan, Mertin odaya girmesiyle kendini toparlamıştı. Konuşmasını dinledikten sonra başını aşağı yukarı sallayıp "Tamam" dedikten sonra hızlı bir şekilde önce revire gidip elini sardırmış sonra direk Kerem Komutanın yanına çıkmıştı.
Kerem Komutan öfkesinden kuduruyordu resmen. Daha dün bir şehit verilmişken bugün pusu kurulmasını diğerleri gibi hiç beklemiyordu. Hiç bu kadar erken atağa geçilmemişti ve oldukça Turna Savcı için telaşlanıyordu. Kapısı çalınıp içeri Rüzgar Komutan girince önce selamını vermiş sonra "Emrederseniz komutanım." diyerek karşıdan cevap beklemişti.
Kerem Komutan, Rüzgar selam verirken elini görünce sesini yükselterek.
"Eline ne oldu Rüzgar. Hemen hazırlanın beş dakikaya çıkıyoruz. Bu felaketi atlatırsak Allah'ın izniyle bir daha Turna Savcının yanından bir dakika ayrılmayacaksın! Artık bu konuda onun sözü geçmeyecek. Anladın mı beni?"
"Emredersiniz komutanım.''
"Çık dışarı şimdi o elinin hesabını ayrı vereceksin!"
Turna Savcı pratik düşünen ve uygulayan birisiydi. Besmelesini çekerek ilk kurşununu arka tekere iki el sıkıp, isabet ettirince tekrar geri çekilerek yolun ve gideceği yolun hesabını yaptı. iki, üç kilometre ilerisinde uçurumlar vardı ve planını çoktan yapmıştı. Bu şehrin her köşesini avcunun içi gibi bilirdi ve timini yerleştirdiği evi dahi özellikle seçmişti. Kendine ve timine kolaylık olan ama düşmanına zorluk yaratacak her şeyi düşünmüştü. Bir askerin en önemli avantajı zaten yer ve konum avantajı değil miydi?
Göz ucuyla yan tarafına baktığında arabalardan birisi tekerinden vurulduğu için yalpalayarak tarlaya girmişti. Tek bir araba kalmıştı ve maalesef arkasındaydı. işin kötü yanı ise füze arabasına doğru dönmüş ve hala arkadan kurşun yağmuruna tutuluyordu. "Hadi bakalım kızım. Daha beterlerini gördün sen. Ölmeyeceksin onları öldürmeden ölmeyeceksin." Son kes planına başlamadan önce kendini teskin ederek vitesi sonuna alıp, gazı kökledi. O arada bir eliyle silahını beline yerleştirmeye çalışıyordu. Her zaman arabasının içinde duran oldukça iş gören çakısını da alarak botunun içine atmıştı.
Bunları yaparken dağın dönemecine ve uçurumun başına gelmişti. Elini kapısına atıp kapısını atik bir şekilde açtı ve kemerinin açılma düğmesine basmadan önce firene hafif hafif basarak arabasının yavaşlamasını sağlamıştı. Kemerini çıkarıp kendini dışarı atarken bedenini korumak ve oldukça az zarar görmesi için kendini koruma pozisyonuna alarak, arabasından atladı. Dört, beş yuvarlamadan sonra durabilmişti. Canının acısını görecek vakti yoktu. Ellerini yere sert bir şekilde basarak kendisini yuvarlandığı yerden kaldırıp, göz ucuyla uçurumdan aşağı düşen arabasına baktı. Sonrasında arkasından gelenlerin görünüp görünemediğine bakarak, burkulan ayağını umursamadan dağa yukarı hızlı bir şekilde çıktı. Kendini koca bir kayanın arkasına saklayarak ikinci planını yapmadan önce sabah dağınık topuz yaptığı saçlarını açıp hızlı bir şekilde daha sıkı bir topuz yaptı.
Bu saatten sonra bir savcı değildi. Dağların ejderi, bordo bereli bir askeriydi. Timine haber vermiş olsa da ne zaman geleceklerini bilemiyordu. Sonuç olarak öldü görüntüsünü vermişti.
Silahlarını çıkarıp şarjörlerini kontrol etmiş ve hemen yan tarafına koyduktan sonra bıçağını da botunun içinden çıkarmıştı. İkinci plan için gözlemlemeye ihtiyacı vardı. Gözlemlemeden adım atması kendi lehine olurdu ve bordo bereli son nefesine kadar asla yenilgiyi kabul etmezdi.
Turna burkulan bileğini sabitlemek için etrafına bakınırken arkasından gelen araba uçurumda durmuştu ve adamlar arabadan inmiş aralarında konuşmaya başlamışlardı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Son Hıçkırık (Savcı ve Komutan güçlü kadın serisi)
Action"Bu kadar hak, hukuk zırvalığı yaptıktan sonra bu son yaptığınız ile çelişmedi mi sizce de Savcı Hanım? " " Siz kim oluyorsunuz da, benim savcılığı mı eleştiriyorsunuz? " Genç komutan alaycı bir şekilde gülümser. Nedenini bilmediği bir şekilde bu ka...