38. Bölüm

17.8K 1.2K 188
                                    

Hayat insana her zaman bir şeyler sunardı. Tek kişiye ait sırlar küçük bir gaflette dilden çıkar ve o sır dağın tepesinde dokunulmaz olduğunu düşünerek yaşayan insanı dahi en diplere çekip, geriye zifiri karası bir duman yayarak insanların gözünü açmasını sağlardı.

İşte tamda Sibel Hanım'ın durumunu anlatan bu detayda birleşiyordu. İki gündür çaresizliğin eşiğine düşmüş olan Sibel Hanım'ın duyguları yıpranmıştı. Çaresizlik içinde boğulmasına neden olan asıl sebep ise Doruk'un gitmesi ve hala nerede olduğunu bilmemesi, kafasını dolup taşırmıştı. Çok yanlışlar yapmıştı. Çok hatalar yapmıştı ama bir sebebi vardı. Doruk, onun için yaptıklarını görememesi artık onu delirtiyordu.

Dört duvar arasında çaresizliği her konuda tadan Sibel Hanım demir parmaklıkların kilit sesini duyunca kendine gelmişti. Çıkarıldığını düşünerek gözleri parlasa da memur beyin "İfadeniz tekrar alınacak" sözüyle hüsrana düşmüştü. Halbuki dün akşam İsmail Bey ifadesini almıştı ve her şey kendi lehine ilerlemişti. İsmail Bey "Yarın bir sorun çıkmazsa çıkacaksınız. Savcının elinde kanıt yok. Korkmamızı gerektiren bir şey yok." demişti ama Sibel Hanım, Turna'nın durmayacağını ve aynı sahneyi sürekli yaşayacağının farkındaydı.

Polis memuru ifadesi alınması için odaya getirdiğinde ne söylemesi gerektiğini çoktan ezberlemişti. Farklı bir oda olduğunu ve kameranın açık olduğunu kırmızı ışığın yanıp sönmesinden anlayacağını dahi anlatmıştılar.

Turna içeri girmişti ve beklediğinin aksine kamerayı kapatmıştı ve yan odadakileri çıkarmıştı. O an rahatlamış ve o bilse de kanıt olmadıkça hiçbir şey yapamayacak düşüncesiyle içindeki zehri fazlasıyla dökmüştü. Her anlattığıyla rahatlamış ve sonrasında karşısındaki beladan tamamen kurtulacağını düşünerek ayrıntılara dahi girmişti. Bilsin istiyordu. Yıllardır annesine de kendisine de olan kinini bilsin ve onun nefes almasının dahi kendisine ızdırap olduğunu bilmesini istiyordu.

Turna'nın anlattıkları sonucunda dolan gözlerini gördükçe daha çok keyiflenmişti ve yaptıklarından hiçbir pişmanlığı olmadığını göstere göstere "Bir daha yapardım." mesajını bolca vermişti. Ta ki Turna'nın bir anda gülmeye başlaması ve sözlerinden sonra kendini bile bile dağdan yuvarladığını anlamıştı.

"Sen ne yaptın?"

Ses tonuna yerleşen şaşırmasına engel olamamıştı. Her şey bitmişti. Artık dönüşü olmayan bir kapıdan geçmiş ve sonu bir ömür karanlık dört duvarlar olmuştu. Gerçekler er ya da geç ortaya çıkıyordu ve bu durum iki tarafı da farklı duygularla ödüllendiriyordu.

Turna başarmıştı.

Karşısındaki kadına oyuna getirmiş ve her pisliğini dökerken annesine yaptığı ihaneti dinlerken kalbi sızlamıştı. Onun annesi adı gibi bir Melek'ti ve ölmeyi evlat acısı çekmeyi en önemlisi tecavüze uğramayı hak etmemişti.

Turna öğrencilik yıllarında taciz edilmeleri aklına gelince "Nasıl dayandı?" demişti. Biran gözlerinin önünde bir anısı belirmişti.

Güçsüzdü, kimsesi yoktu ve hala ayakta kalmaya çalışan 17 yaşında küçük bir kız çocuğuydu. Her şey o kadar üst üste gelmişti ki bir türlü kendini bulamıyordu. İşe girmişti ve okuldan sonra part time saat 10 kadar çalışıyordu. O gün bir parti düzenlenmişti ve saat birde bitmişti. Karanlıkta yurda geçerken ayakları titriyordu. Sokaklar sessiz ve tehlike kokuyordu. Sonrasından çok yakınından gelen sesle ürpermişti. Dili adam akıllı dönmeyen bir adam "Nereye böyle güzelim" demişti. Adımlarını hızlandırmış hatta koşmaya başlamıştı ama arkasındaki kişi tek kişi değildi. Dört farklı ses dört sarhoştan kurtulmaya çalışıyordu. Koşmaya devam ederken biri önüne çıkmıştı. Ne kadar ara sokaklardan uzak durmaya çalışsa da mecbur kalıp girmişti. Yolun sonu olduğunu ve çıkmaz sokağa girdiğini önüne çıkan duvarla anlamıştı. Dilindeki dualarından başka gücü kalmamıştı.

Son Hıçkırık (Savcı ve Komutan güçlü kadın serisi)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin