41.Bölüm(Ameliyat)

1.4K 147 69
                                    

2 AY SONRA-ŞUBAT

Nisan, New York'ta gökdelenin en tepesinde bulunan dairenin terasında hamakta sallanarak tenine işleyen güneşin tadını çıkarıyordu. Hava serin olmasına karşın terasa vuran güneş ışığı oldukça ısıtıcıydı. Karnına sarılmadığı tek bir anı yoktu. Her an tetikteydi. Feda'nın bile karnına dokunmasına müsaade etmiyordu. Gününün çoğunu bebeğiyle konuşarak geçiriyordu.

Başka bir ülkede sevdiği adam bir uçurumun kıyısında anılarını diri tutmakla meşguldü. Uçurumun kenarında akşam oluncaya kadar oturup sevdiği kadının gülüşünü hayal etmişti. Bu şubat başka bir şubattı. Bambaşka hayatlarda yaşayan iki aşığın şubatıydı.

Kadın, onun varlığından bir haberdi. Tıpkı adamın kadının varlığından bir haber olduğu gibi...

"Atlas'ım bugün de anneye cinsiyetini göstermeyecek misin yoksa?"

Karnını okşayıp gülümsedi ve konuşmaya devam etti.

"Doktorlar gelişiminin çok yavaş olduğunu söylüyorlar. Ama sen onları hiç duyma tamam mı? Biz seninle birlikte büyüyeceğiz. Biliyor musun? Baban bizi birlikte büyütmek istiyordu. Şimdi biz birlikte büyümek zorunda kaldık. Sakın beni bırakma olur mu?"

Kulağını pekte belirginleşmemiş olan karnına doğru eğdi.

"Efendim, duyamadım. Öyle mi? Bende babanı çok özlüyorum miniğim. Biraz babanı seyredelim mi öyleyse?"

Sırtını hamağa iyice yerleştirip gökyüzüne doğru baktı.

"Gökyüzü bizim babamız olsun miniğim. İkimizinde babası orada. Babalar ölünce gökyüzü olurlarmış. Kimsesizlere örtü olduğu için. Hep öyle derler."

Tek eli karnında sabit bir şekilde dururken diğer elini göğsünün üzerine koydu.

"Keşke kolyemiz bizimle olsaydı. Hem baban yok hem kolyemiz. Ama üzülme miniğim, ben ikimizi de korurum. Hiç korkma sen tamam mı? Annen, o Faruk kişisine seni asla yem etmeyecek. Bizi asla bulamayacak."

Güneş tam tepede belirdiğinde gözlerini sıkıca yumdu. Yeniden karnına doğru kulak kabarttı.

"Feda dayın mı? Ah, evet o çok iyi biri. Yoğun bakımdan çıkınca onu hemen görmeye gideriz."

Evin sabit telefonu çalmaya başladığında gözlerini açarak yerinden kalktı ve balkondan içeriye doğru süzüldü. Telefonu tuşlayıp kulağına götürdüğü anda sevinçli bir çığlık duydu.

"Odaya aldılar. Uyandı."

Nisan'da sevinç çığlıkları atmaya başladı.

"Allah'ım çok şükür. Hemen geliyorum Nazlı teyze. Birazdan oradayım."

Telefonunu kapatıp kabanını ve botlarını giyip evden çıktı. Bir taksiye binerek 10 dakikalık mesafedeki hastaneye ulaştı. Nazlı İlhanlı onu hastanenin girişinde karşıladı.

"Seni görmek istiyor" dedi, Nisan'ın koluna girip hastanenin içine sürüklerken.

"Can yine yok mu?" diye sorduğunda çoktan bir odanın önüne gelmişlerdi.

"Gelmedi" diye yanıtladı, Nazlı İlhanlı ve kapıyı açarak Nisan'ı içeriye ittirdi.

Nisan odaya girdiğinde Feda ile göz göze geldi. Koşarak adamın yatağının kenarına oturdu ve göğsüne başını yasladı.

"Nasılsın Feda kuşum? Çok korkuttun bizi. Ama çok şükür geçti. Tümör falan yok artık. Hepsi bitti."

Feda çenesini kadının saçlarına sürttü. Kafasında fileli bir bone takılıydı. Saçlarının bir bölümü ameliyat için kazıtılmıştı.

"Biliyorum canımın içi. Bitti."

Nisan yattığı yerden doğrulup oturur bir pozisyon aldı.

"Can yine yok" diyerek homurdandı.

Feda dudaklarını birbirine bastırdı. Birkaç dakika önce telefonda konuştuk diyemedi. Üstelik Can'ın ameliyattan haberi de yoktu.

"Lina'yla dünya turundalar biliyorsun. Ben ısrar ettim ona bölmeyin gezinizi dedim."

Nisan surat buruşturdu.

"2 aydır ne sesini duydum ne yüzünü gördüm. Bana bir baş sağlığı bile dilemedi. Can'ı asla affetmeyeceğim. En zor zamanlarımda yanımda değildi."

Feda elini yorgunlukla kaldırıp Nisan'ın yüzüne yerleştirdi.

"Ben varım. Yetmez mi?" diye sordu, beklentiyle.

"Sen benim canımsın" deyip Feda'nın elini tutarak yüzüne biraz daha bastırdı.

"Bebek nasıl?" Feda sorusuyla birlikte elini aşağıya indirdi. Nisan karnına dokunmasına izin vermeden yatakta geriledi.

"Tamam dokunmuyorum canımın içi. Sakin ol."

Nisan yüzünü hüzünle düşürdü.

"Babası bile ona dokunamamışken bebeğimize bir başkasının dokunması beni alt üst eder. Lütfen anla Feda."

Feda yüzüne eksik bir gülümseme yerleştirdi.

"Anlıyorum canımın içi. Beni affet olur mu? Her şey için."

Nisan anlamayan gözlerle ona doğru baktı.

"Affedecek bir şey yok Feda. Sadece dokunma."

Feda yüzünü pencere tarafına çevirdi.

"Bir gün anlarsın." dedi, ağzının içinde mırıldanarak.

Nisan bu cümleyi duyamadı. Ama zaten pekte önemsemedi. Feda iyiydi. Önemli olan da buydu. Bu hayatta bebeğinden ve Feda'sından başka kimsesi kalmamıştı. En azından şimdilik öyle zannediyordu.

Nisan, öğleden sonra Feda'nın yanından ayrılıp doktor randevusuna yetişmek için bir üst kata çıktı.

Nazlı İlhanlı, Nisan'ın gitmesiyle birlikte soluğu Feda'nın yanında aldı. Çantasından çıkardığı bir sim kartı ve bir kartpostalı Feda'ya uzattı.

"İstediklerini aldım."

Feda sim kartı alıp yatağının baş ucundaki telefonuna uzandı. Telefonun içindeki hattı çıkarıp yerine teyzesinin getirdiği hattı yerleştirdi. Hattın içine sadece bir numara kaydetti. Doğu Yücesoy...

Aklındaki planı yazıya döküp Doğu'ya göndermeden taslak olarak kaydetti. Henüz göndermenin vakti değildi. Kartpostalı yeniden eline aldığında teyzesi ona bir kalem uzattı. Kartpostala Doğu'ya atmayı düşündüğü mesajın aynısını yazarak kartı teyzesine verdi.

"Bunu Nisan eve gittiğinde kapının önünde bulmalı."

Nazlı İlhanlı kartı çantasına atıp "O iş bende." diyerek odadan ayrıldı.

Akşama kadar Nisan, Feda ile ilgilenmişti. Feda'nın ısrarıyla da sonunda hastaneden ayrılmıştı. Nisan'ın eve ulaşacağı süreyi hesap ederek taslağa aldığı mesajı Doğu'ya iletti ve hattı çıkarıp attı.

Lütfen, yorumlarınızı ve beğenilerinizi esirgemeyin.

Desteğiniz daim olsun. Sağlıkla kalın.

Doğu'nun GökyüzündeHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin