Ali'nin yaşadığı yeri sorunsuzca öğrenmiştik. Görünen oydu ki, Devran Bey de bizim gibi kardeşleri bir araya getirme niyetindeydi. Notta yazılı olan adrese Feda ile gelmiştim. Feda'yı arabada kalmaya ikna etmem biraz uzun sürmüştü. Fakat sonunda başarmıştım. Ali bir apartman dairesinin giriş katında yaşıyordu. Açık olan bina kapısından içeriye girdim. Evin kapısına yürürken söyleyeceklerimi kafamda toparlamaya çalışıyordum. Kapıyı çalmadan önce elimi yumruk yapıp derin bir nefes aldım. Ardından kapıyı tüm cesaretimle tıklattım. Evde olmama ihtimali yüksekti. Devran Bey, Ali'nin kendine ait bir tamirhane dükkanı olduğunu söylemişti. En iyi bildiği şeyin arabalar olduğunu ve bu yüzden araba tamiri işine girdiğini bize gururla anlatan kişi Devran Bey'di. Sanki kendi oğluymuşçasına sahiplenmişti, Ali'yi.
"Hey!"
Ali'nin seslenişi gözümün önündeki sis bulutlarını dağıtmama yardım etti.
"Merhaba." dedim, gülümseyerek.
"Gelsene." Kolunu yana açıp içeri girmem için boşluk bıraktı. Yanından geçip içeriye süzülürken etrafa hızlıca göz gezdirdim. Evin içi binanın yıkık dökük dış görünüşünün tam aksiydi. Gayet modern ve düzenliydi.
"Bu taraftan." diye seslenen Ali'nin peşine takıldım.
Mutfak ve salon iç içeydi. Koltuk takımı kırmızıydı. Evi incelerken Doğu'yla zevklerinin tamamen ayrı olduğunu fark ettim. Duvardaki dev tablo kan lekelerinin fırçadan sıçrayarak bıraktığı darbeler gibi duruyordu.
"Gerçek kan."
Ali'nin söylemiyle bakışlarımı ona çevirdim.
"Kimin tablosu?" diye sordum, merakla.
"Benim."
Tenim buz kesti. Dudaklarımı araladım. Ama konuşamadım.
"Korkma kendi kanım. Hastanedeyken yapmıştım."
"Hastanede böyle bir şeye izin vereceklerini sanmam." dedim, gözlerimi şüpheyle kısarak.
"Ne sanıyorsun? Yedi yirmi dört tepemizde beklediklerini falan mı?" Alaylı bir şekilde gülümsedi.
Dudaklarımı birbirine bastırıp sustum. Hemen yanımdaki kanepenin köşesine kuruldum. Ali tepemde dikilip öylece beni izlemeye başlamıştı.
"Bakmaya devam edecek misin yoksa oturacak mısın?" diye sordum, huysuzca.
"Neden geldin?" Hala gözleri üzerimdeydi ve belli ki oturmaya niyeti yoktu.
"Seni akşam yemeğine davet etmek istiyorum." Olaylara dümdüz girme huyuma bir son vermeliydim.
"Bu saçmalamanı hamilelik hormonlarına veriyorum. Eee ne içersin?" Mutfağa doğru yöneldi.
"Ciddiyim." dedim, omuzlarımı dikleştirerek.
Adımlarını durdurup bana döndü.
"Doğu'nun haberi var mı?" diye sordu.
"Evet." Yalandan kim ölmüş?
"Neden sana inanmıyorum?" Gözlerini şüpheyle kıstı.
"Tamam, yalan söyledim. Haberi yok. Ama akşam seni görünce haberdar olacak." Dudaklarımı kemirmeye başladığımda hiçbir şey söylemeden buzdolabına yöneldi. Bir süt kutusu çıkarıp tezgaha koydu.
"Alkolsüz olsun." deyip gülümsedim. Ortamın yumuşamaya ihtiyacı vardı.
"Cinsiyeti ne?" Bardağa doldurduğu sütü ısıtmak için mikrodalgaya koyup bana döndü.
"Bu minik kızın amcasısın. Adımız Masal." dedim, karnımı okşayarak. Amca sıfatı onu yumuşatmalıydı.
"Amcası olacağımı sanmam. Babası için ben bir hiçim." Arkasını dönüp ısınan sütü çıkarttı. İçine bir kaşık bal ekleyip karıştırdı. Bardağı alıp mutfaktan çıktığında bu kez ayakta durmak yerine yanıma oturmuştu. Bardağı elinden alıp teşekkür ettim.

ŞİMDİ OKUDUĞUN
Doğu'nun Gökyüzünde
Lãng mạnTAMAMLANDI. +18 sahneler içerir. Uyarıldınız. Üzerime doğru koşarken kaç ömrü arkasında bırakmıştır? Sorgulamaktan korktum. Peki ben aşkımızdan kaç baharı alıp gidiyordum? Bunu da sorgulamaktan korktum. Aramızda dört metre ya kaldı ya kalmadı. Hesap...