Doğu, Ali hakkında konuşmayı sessiz kalarak reddetmişti. Üstüne gitmeyip içinde bulunduğumuz duruma ayak uydurmaktan başka çarem görünmüyordu. Daha önemli bir sorunumuz vardı. Resmen kanun kaçağıydık. Aman Allah'ım biz bir polisi rehin almıştık.
Nisocuğum suçlar dünyasına hoş geldin. Hayır, hayır suç falan yok. Er geç ortaya çıkacak. Çıkmaz ayın kaçıncı perşembesinde? Belki kıyamet gününde? Belki de cehennem donduğunda? Harika moral veriyorsunuz. Sağ olun ve hemen yok olun!
Doğu'nun beni getirdiği ev dağ başında ıssız bir alandaydı. Şehir dışına çıkmamıştık. Yine de trafik çevirme noktalarına denk gelmememizin asıl nedeni Doğu'nun araba değiştirdiğimiz alanda yeni bir cep telefonuna kavuşması sayesinde olmuştu. Birilerini arayıp sürekli yolların durumu hakkında bilgi almıştı. Eli kolu gerçekten de her yere uzanıyordu ve bu durum ürkütücü derecede hoşuma gitmişti. Bu adrenalin ve heyecanı sevmiştim.
Doğu beni kucağında taşırken evin kapısının önüne ulaşmıştık. Kapının sağ üst yanında duran küçük pembe renkteki kuş yuvasını gözleriyle işaret ederek konuştu.
"Anahtar orada."
Kuş yuvasına uzanıp içini biraz kurcaladığımda anahtar elimdeydi. Bir elimi iyice ensesine sarıp destek alırken diğer elimle kapının kilidini çevirdim. Doğu ayağıyla kapıyı ittirdiğinde çabucak içeriye girdik ve kapıyı aynı çabuklukla arkamızdan kapattı. Işıkları dirseğiyle yaktığında tüm salon aydınlanmıştı. Salon siyah renkten ibaretti. Araya serpiştirilen tek canlı renk yoktu. Koltuklar, duvarlar ve tablolar tamamen siyahtı. Bu ev karanlıktı. Korkunç derecede karanlık... Bana Doğu'nun yatak odasını anımsatmıştı. Bu da demek oluyordu ki, Doğu bu eve kesinlikle geliyordu. Işıkların açma kapama düğmesini eliyle koymuş gibi anında bulmasından anlamalıydım.
Beni koltuğa bıraktığında bacaklarımı uzattım. Yanımdaki yastıklardan birini alıp sırtıma yerleştirdi.
"Rahat mısın?" diye sordu.
"Rahatım. Hadi gel." Elinden tutup onu yanıma çektim.
Koltuğun köşesine sıkıştığında bir eli sırtımdaydı. Bacaklarını beni rahatsız etmemek için koltuğa uzatmayıp dışarıda bırakmıştı. Başımı göğsüne gömüp sırtımdaki elini karnıma doğru çektim ve karnımın üzerinde sabitledim. Diğer eli de karnıma ulaştığında derin bir nefes aldım.
"Şimdi ne olacak?" diye sordum, mırıldanarak.
"Suçsuz olduğunu kanıtlayacağım." dedi, net bir sesle.
"Nasıl?"
"Orasını sen düşünme." dediğinde kaşlarımı çatıp sırtımı bedeninden ayırdım ve beline tutunarak ona doğru baktım.
"Dedektifçilik mi oynayacaksın bana mı öyle geliyor Doğu Yücesoy?"
Gülümsedi. Kalp ritmim değişti. Tüm dikkatim dudaklarında toplandı.
"Sayılır." Aniden yüzü katı bir ifade aldı. "O boktan olayı gören birileri olmalı."
"Olmalı." dedim, inançsız bir sesle. 60. Katı kim nasıl görebilirdi ki?
"Her şey düzelecek. Söz veriyorum." Sesi kendinden emin çıkmıştı. Ona daima inanıyordum. Nisan, Doğu'ya hep inanırdı.
"Sana inanıyorum." dedim, bir avucumu yanağına yerleştirip. Gözlerini yumup bileğimi kavradı. Derin bir nefes çekerken ne kadar olağanüstü göründüğünün farkında değildi.
"Bu ev..." diye mırıldandım, soru soran bir ima takınarak.
Gözlerini aralayıp bana baktı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Doğu'nun Gökyüzünde
Storie d'amoreTAMAMLANDI. +18 sahneler içerir. Uyarıldınız. Üzerime doğru koşarken kaç ömrü arkasında bırakmıştır? Sorgulamaktan korktum. Peki ben aşkımızdan kaç baharı alıp gidiyordum? Bunu da sorgulamaktan korktum. Aramızda dört metre ya kaldı ya kalmadı. Hesap...