Bir hafta içinde hem Feda ve Can'ın yanına taşınmıştım hem de kafeyi Feda'ya devretmiştim. İş arayışlarımsa henüz sonuçsuzdu. Doğu ise sürekli arıyordu ve bende sürekli kırmızı butonu kaydırıyordum. Her açmadığım da Feda'yı arıyordu. Feda çaresizce telefonu kulağıma tutsa da tek kelime dahi etmiyordum. Doğu'ya günlük raporunu verip telefonu kapatıyordu. Tabi Doğu telefondan birkaç yaratıcı küfür de savurmuyor değildi. Bu küçük kız çocuğu artık ona bağlı yaşamayacaktı. Kendi ayaklarımın üzerinde durup kendi paramı Doğu'nun desteği olmadan kazanacaktım.Ben Doğu'nun gökyüzünden başka galaksilere doğru yol alacağımı zannederken yeryüzüne sertçe çakılacağımı nereden bilebilirdim ki? Şimdi kırılan kemiklerimin kaynama vaktiydi. Yeniden doğmanın vaktiydi. Kalbimin tamiri kolay olmayacaktı. Ama biliyorum ki, o da iyileşecekti. Daha önce ayakları hiç yere basmamış biriyseniz yeryüzü size gerçekten çok ağır geliyordu. Pembemsi bulutlar dağılınca betondan bir zemin sizi karşılıyordu.
Doğu gözümün önünde olmadıkça onsuzluğa ciddi anlamda alışmaya başlamıştım. Belki de hala o kadının dibinde olmasının öfkesiyle alıştığımı zannediyordum. Ona öfkeli olmak kolay yoldu. Onu bir kadının yanındayken sevmek ise zor olandı. Ben kolay olanı seçip kendimi öfkenin kollarına bırakmıştım. Onun her an patlamaya hazır bir barutla yan yana olması içimi huzursuzlandırıyordu. Bir barutun alev alması sadece ufak bir kıvılcıma bakardı. Sonra ise Bum! İkimizde darmaduman oluruz ve dönüşü asla olmaz.
"Evet arkadaşlar! Bakın depresyon kızımız yine battaniyelere sarılmış boş boş dışarıyı izliyor."
Can'ın elindeki kameraya bakarak dil çıkardım. Doğu'nun Oğuz'a izlettiğini biliyordum ve bu dil onaydı.
"Bakmayın siz buna aslında terbiyeli kızdır." Can kamerayı kendine tutmaya devam ederek evden çıkmıştı.
Battaniyemi üzerimden atıp koltuktan kalktım ve Feda'nın benim için feda ettiği odasına gittim. Bavulumu karıştırıp üzerimdekileri çıkarıp elime gelen crop bir sweatshirtü üzerime geçirdim. Altına siyah yüksek bel bir tayt giyip ayağıma da siyah spor ayakkabılarımı giydim. Kablosuz kulaklığımı kulaklarıma takarak tekrar salona döndüm ve sehpadaki telefonumu elime aldım. Müziği açmadan önce mutfağa uğrayıp Feda'yı yokladım.
"Feda'm." Kapının kirişine yaslanıp bulaşık yıkayan Feda'yı seyrettim.
"Söyle canımın içi."
"Ben yine biraz yürüyeceğim." Ona havadan bir öpücük yolladığımda o da aynı şekilde karşılık vermişti.
"Tamam ama dikkat et kendine." Gözlerimle onu onaylayıp evden ayrıldım.
Cem Adrian şarkısını tuşlayarak kendimi müziğin iyileştirici kollarına bıraktım. Bu şarkının en can alıcı noktasını insanların içinden geçerken sesli bir şekilde tekrar ettim.
"Bu yollar hep sana çıkar. Kalbim yine seni bulur."
İnsanlar bana delirdiğimi düşünerek bakarken ıssız bir dar sokağa döndüm. Bu küçük şirin sokak Cunda Adasından bu şehre taşınmış gibiydi. Yolun sonu denize çıkıyordu ve ben ayaklarımı denize sarkıtıp son bir haftadır burada oturmayı alışkanlık haline getirmiştim. Denize ulaştığım sırada omzuma dokunan bir elle kablosuz kulaklığımı çıkararak arkama döndüm.
"Arda" Şaşkınlıkla ona doğru bakarken yüzünde hoşlanmadığım bir ifade vardı. Rahatsız edici bir ifade...
"Tüm yollar kapandığına göre bana bir şans vermek zorundasın." Sesinde gizlenmiş bir vahşilik vardı.
"Seni dinlemek istemiyorum" diyerek yoluma devam edeceğim sırada önüme dikildi.
"Arda çekilir misin?" Elimle onu ittirmeye çalıştım.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Doğu'nun Gökyüzünde
RomanceTAMAMLANDI. +18 sahneler içerir. Uyarıldınız. Üzerime doğru koşarken kaç ömrü arkasında bırakmıştır? Sorgulamaktan korktum. Peki ben aşkımızdan kaç baharı alıp gidiyordum? Bunu da sorgulamaktan korktum. Aramızda dört metre ya kaldı ya kalmadı. Hesap...