Tezgaha yaslanıp yüzümü ovuşturdum. O kadın için ağlamayacaktım.
"Annem yaşıyor ve o itin karısı. O it babamı öldürmüş ve annem buna rağmen o itin yanında. Bize yaptıklarını biliyor. Ama yine de kocasına inanıyor. Doğru mu anladım?"
Mert'in sesinde duyguya dair hiçbir şey yoktu. Çatalını sertçe masaya koydu ve ayaklandı.
"Ben öyle anneyi sikeyim. Söyle neredeler? Söyle!" Kollarımı tutup sertçe sarstı.
"Bilmiyorum. Tesadüfen karşılaştık." diye mırıldandım.
"Ben de gider o adamın şirketini götüne sokarım."
Feda, Mert'in önüne set kurdu.
"Gidersen kızın için tek umut kırıntısı bile kalmaz." dedi, Mert'i ittirerek.
"Böyle işin içine sokayım. Böyle çaresizliğin ben var ya gelmişine geçmişine yedi sülalesine gireyim!" Mert kendine vurmaya başladığında yanına koşarak ona arkasından sarıldım.
"Yapma" dedim, çaresizce. "Yapma Mert."
Sakinleşip beni bedeninden ayırdı ve bana doğru döndü.
"Doğu biliyor muymuş?" diye sordu. Soru beklediğim yerden gelmişti.
"Babasının kirli işleri yüzünden ailemizi öldürdüğünü sanıyordu. İlişkilerini o da bilmiyormuş" dedim. Ama o mutlaka ilk cümleme odaklanacaktı.
"Biliyormuş ve bana söylememiş öyle mi? Lan bu herif benimle ailemin katilini aradı. Bana yardım etti. Hepsini geçtim. Ulan nasıl izin verir o adamın kapısında çalışmama? Nasıl demez? Nasıl? Aklımı yitireceğim. Nasıl?"
Yemek masasını ters yüz ettiğinde hepimiz bir adım geri çekildik.
"Ulan kardeşim dedim ben ona! Kardeş değil kalleşmiş! Pezevenk herif!"
Birden bana dönerek kollarımı kavradı.
"Sen bunu bile bile nasıl onunla evlenmeye kalkarsın lan? Nasıl onun koynuna girersin? Hiç mi utanmadın? Hiç mi? Adam ikimizi de ayakta uyutmuş. Sen nasıl kabullenirsin? Konuşsana! Bir şey söyle! Söyleyemezsin tabi lan!"
Beni sertçe ittirdiğinde Feda'ya tutundum.
"Biraz utanman arlanman varsa şimdi benimle çeker gidersin, bu evden!" diyerek parmağını bana doğru salladı.
Gözyaşlarım kendini serbest bıraktığında Feda'ya sarıldım.
"Ağlama lan! Ağlama! O herifin koynuna girerken de ağlıyor muydun? Şimdi ne oldu?" Mert öfkenin esiri olmuştu.
"Yeter artık! Gitme kızın üstüne." diye bağıran kişi Feda'ydı.
"Ne yeter! Doğu bize her şeyi anlatsa biz o itin ekmeğini yer miydik? Kapısında kölelik yapar mıydık?"
Buzdolabına sert bir yumruk geçirip tekrar Feda'ya doğru baktı.
"Sen hiç babanın katilinin ekmeğini mi yedin mi Feda?"
Tüm kelimelerin bittiği yerdeydik. Büyük bir sessizlik hepimizi esir alırken dış kapının çarpılma sesi duyuldu. Çok geçmeden mutfakta beliren kişi Doğu'ydu.
"Ne oluyor, burada?" Gözleri beni bulduğunda koşup sarılmak istedim. Ama yapamazdım.
Doğu bana doğru hareketlenirken Mert bir rüzgar gibi onun üzerine atladı ve onu zemine yapıştırdı.
"Kardeşimdin lan sen benim! Kardeşim!"
Ve ilk kez Doğu'nun suratına bir yumruk indirmişti. Tereddüt dolu bu yumruk en çok Mert'in ciğerine oturmuştu. Diğer yanağına da bir yumruk geçirdiğinde bağırmaya devam etti.
"Nasıl söylemezsin? Nasıl babamın katiline köle edersin bizi?"
Doğu o an neler olduğunu anlamıştı. Parmaklarını bile kıpırdatmadan Mert'in hıncını almasını bekledi.
"Kardeşimdin oğlum sen benim. Kardeşim!" Yeniden bir yumruk indirdi. Ama bu defa ki yumruğu Doğu'nun kulağını sıyırarak zemine inmişti.
"Oğlum ben sana vururken bile canım yanıyor. O adamın ekmeği bizim boğazımızdan geçerken senin hiç mi canın yanmadı?"
Doğu'nun gözlerinin kızardığını gördüm. Şu an kim Mert'e haksız olduğunu söyleyebilirdi ki?
"Yapamadım" diye bağırdı, Doğu. Mert'in yakasına sıkıca tutundu.
"Yapamadım oğlum. Sen ve Nisan bana hiç tatmadığım aile sıcaklığını verirken bencillik ettim. Söylediğimde beni terk edeceksiniz diye korktum. Sen babama kafa tutma diye sustum. Gençtik lan! Ben seni babamdan nasıl koruyacağımı bile bilmiyordum. Gözün dönmüştü. Yapamadım işte! Kahretsin ki, yapamadım!"
Mert yakasındaki elleri ittirip ayaklandı.
"Benim artık senin gibi bir kardeşim yok." Mert'in sesi titriyordu.
"Nisan'ın da senin gibi bir düzenbaza ihtiyacı yok. Kızımı da kendim bulurum. Sen hayatımıza gölge etme yeter."
Mert elimi tutarak beni mutfaktan çıkardı ve dış kapıya doğru sürükledi. Direnmedim ve ona ayak uydurdum. Evden çıktığımızda Doğu'nun arkamızdan gelen sesi tüm hücrelerimi işgal etti.
"Oğlum Nisan'ı götürme lan! Umudumu alma. Kardeşsiz bıraktın, nefessiz bırakma."
Doğu'nun sesi titriyordu. İstese beni çekip alırdı. Ama yapamazdı. Yapmadı da...
Mert'in adımları durduğunda birlikte Doğu'ya doğru döndük.
Gözlerimiz birbirine kenetlendi. Kalplerimiz sıkı sıkı sarılıp vedalaştığında bedenlerimiz son kez sarılamayacaktı, bile. Doya doya baktım, güzel gözlerine. Doya doya izledim, sevdiğim adamı.
"Hiç hak etmediğin kardeşi de, nefesi de alıyorum, senden. Biraz şerefin varsa ne benim ne de kardeşimin etrafında dolanırsın."
Gözlerim Doğu'nun gözlerinden koparılırken uzun sokaklar boyunca sürüklendim. Doğu'nun son seslenişi hala kulaklarımdaydı.
"Canına yandığım sakın üzme kendini. Sakın! Doğu, sana kurban olur."
Dönüpte tek kelime edememiştim. Bedenim Mert'in elinde savrulurken ruhum bir çift kahverengi gözde hapsolmuştu.
Lütfen, yorumlarınızı ve beğenilerinizi esirgemeyin.
Desteğiniz daim olsun. Sağlıkla kalın.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Doğu'nun Gökyüzünde
RomanceTAMAMLANDI. +18 sahneler içerir. Uyarıldınız. Üzerime doğru koşarken kaç ömrü arkasında bırakmıştır? Sorgulamaktan korktum. Peki ben aşkımızdan kaç baharı alıp gidiyordum? Bunu da sorgulamaktan korktum. Aramızda dört metre ya kaldı ya kalmadı. Hesap...