Evimize gitmeyi umarken Doğu'nun beni getirdiği yer bir uçurum kenarıydı. Ama burası sıradan bir uçurum kenarı değildi. Mert'e ait olduğunu zannettiğim bir kavanoz külün yarısını bir mezara gömdükten sonra kalan küllerle soluğu burada almıştım. Külleri avuçlayıp göğsüme bastırarak bu uçurumun kenarına koşmuştum. Doğu'nun ardımdan seslenişi, onu duymazdan gelişim ve boşluğa bir adım kala durduruluşum...
Karnıma sarılan eller beni acının kollarından sıyırıp almıştı. Doğu bir saniye gecikse belki de o uçurumun dibinde parçalarım bile bulunmayacaktı. Niyetim intihar değildi. Bedenimi saran acıdan kaçmaya çalışırken bir kuş gibi uçabilmeyi, özgürleşmeyi dilemiştim. Doğu'nun kanatlarım olacağını nereden bilebilirdim?
Göğsüme bastırdığım külleri havaya savururken Mert'e ait olduğunu sandığım küller, bir toz bulutu halinde dört bir yana saçılmıştı.
"Özgürsün Mert." diye bağırmıştım. "Özgürsün."
Doğu'nun o gün kulağıma fısıldadığı kelimelerin anlamsızlığı ise artık bir anlam kazanmıştı.
"Özgürsün güzelim" demişti. "Nefes al ve hisset. Her nefesin bir bedeli var. Hisset ki, değdiğini bileyim."
"Hissediyorum" diye onaylamıştım, onu. "Tam burada."
Karnımdaki ellerine tutunup başımı göğsüne yaslarken o gün ona karşı olan hislerimi ilk kez serbest bırakmıştım. O ise anlamazlıktan gelmişti.
"Bugün nefes almayı hissedeceğimiz bir hayatın başlangıcındayız." demişti.
Yeniden o başlangıcın kıyısına gelmek ruhumu huzursuzlandırdı. Uçurumun kıyısına geldiğimizde adımlarını durdurup iki elimi birden kavradı ve tek dizini yere bırakarak önümde diz çöktü.
"Bedelini fazlasıyla ödediğimiz bu hayat bizden daha ne ister? Bilmiyorum. Ama senden bedeli ödenen hayatımın nefesi olmanı istiyorum. Benimle evlenir misin Nisan Çeliker?"
Ceketinin iç cebine daldırdığı eli siyah renkte küçük bir kadife kutu eşliğinde yeniden gözlerimin önüne serildi. Gözlerime akın eden yaşlar yoğun hislerimin sesi gibiydi. Islanan kirpiklerim gözlerimi kırpıştırdıkça gözlerime batmaya başlamıştı. Doğu'yu isli bir camın ardından izliyor gibiydim. Yüzüğün nasıl bir şeye benzediğini bile göremiyordum. Sadece karanlıkta parlayan bir flaş gibiydi.
Başımı gökyüzüne kaldırarak bağırdım.
"Evet."
Doğu yüzüğü parmağıma geçirirken gözlerimi yeniden ona indirdim. İşlemini tamamladığında ayaklandı ve ellerimi sıkı sıkı kavradı. O an onaylamış olduğum teklifi bir başka kelime dizisiyle daha dile dökmekten çekinmedim. Bu kez tam gözlerinin içine bakarak cevapladım.
"Seninle evlenirim Doğu Yücesoy."
Ellerimi bırakıp avuç içlerini başımın iki yanına sabitledi ve alnıma dudaklarını bastırdı. Ne sert ne yumuşak bir öpücüktü. Daha çok iç geçirir gibiydi. Yıllardır bu cevabı beklemenin verdiği bir huzur içindeydi. Dudaklarını geri çektiğinde elleri boynumun iki yanına düştü. Ona dokunma ihtiyacı içinde hissederek avuç içlerimi onun göğsünün üzerine yerleştirdim. Dudaklarından dökülen cümleyle mest oldum.
"Hoş geldin, nefesim."
2 HAFTA SONRA
Günler ardı ardına geçerken genç çiftin hayatında her şey beklenmedik ölçüde yolunda gidiyordu. Birazdan bir uçurum kenarında nikahları kıyılacaktı. Genç kız, kolları tülden ve el bileklerine kadar uzanan bir gelinlik giymişti. Kol detayı aynı zamanda bilekten bir balon şeklini alıyordu. Bisiklet yakasının bir kısmı sade bir tülden oluşurken göğsüne doğru eklenen işlemeler gelinliği hareketlendiriyordu. Belden aşağısı ise yeniden hareketini yitirip sadeliğe bürünüyordu. Gelinliğin etekleri uçuş uçuş denilebilecek bir esintideydi. Abartılı bir kabarıklığı yoktu. Alnını saran papatya tacının el işlemesi olduğu açıkça anlaşılıyordu. Genç adam ise koyu kahve tonlarında İtalyan kesim bir damatlık tercih etmişti. Beyaz gömleğinin yakasını bir kravatla doldurmak yerine kadife bir papyon ile doldurmuştu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Doğu'nun Gökyüzünde
RomansaTAMAMLANDI. +18 sahneler içerir. Uyarıldınız. Üzerime doğru koşarken kaç ömrü arkasında bırakmıştır? Sorgulamaktan korktum. Peki ben aşkımızdan kaç baharı alıp gidiyordum? Bunu da sorgulamaktan korktum. Aramızda dört metre ya kaldı ya kalmadı. Hesap...