Küçük bir kız çocuğu vardı. Büyüdü ve bir adama yuva oldu. Tıpkı adamın kendisine yuva olduğu gibi... Evet, o kız çocuğu bendim.
Şimdi ise el ele bize ait ortak bir canı büyütüyorduk. Henüz benim karnımda, benim kanımla beslense de babası ona varlığını hissettirmek için elinden geleni yapıyordu. Bebeğimizi sesinden asla mahrum etmiyordu. Uyurken ikimize de iyi geceler öpücüğü veriyor, uyanınca ikimizi de günaydın öpücüğüne boğuyordu. Karşımda olağanüstü bir güzellikte uyuyan bu adam benimdi. Bana aitti. Ben ise onun gökyüzüne aittim.
O Doğu'ydu. Benim Doğu'm. Eskiden olsa onun bundan henüz haberi yok derdim. Ama artık gururla benim Doğu'm diyebiliyordum. Yolumu kaybettiğimde bana yol olan yönümü kaybettiğimde ise pusulam olan adam; artık benim ve miniğimin kalp yoldaşıydı. En önemlisi babamızdı. Baba bir yuvayı yuva yapandı. Babanız sevgisiz, anlayışsız, şiddet sever biriyse yuvanızın çatısı olmazdı. Tüm ayazı, karı, kışı, lodosu iliklerinize kadar yaşardınız. Fakat babanız anlayışlı, sevgi dolu ve mutlu bir adamsa gökyüzü örtünüz olur, sizi korur, kollardı. Bu yüzdendir ki, gülümsemeyi bilmeyen adamlardan uzak durulmalıdır. Mizacı böyle deyip kabullenmeyin. Gülümsemeyen adam size hayatı zindan eder. Siz o zindanda çürürken bir tebessüm ışığı görebilmek için karanlığı eşeler durursunuz.
Kız çocukları babalarının eseri olur, derler. Bir adamı severken ve bir adam tarafından sevilirken babalarının ustalık eseri rolündedirler. Eğer o kız çocuğu sevgisiz bir babanın elinde büyüdüyse severken de sevilirken de gözle görülür derecede acemidir. Bu acemiliği göremeyecek bir adamın pençesine düşerse o kız çocuğu tabutundan çıkarılıp hoyratça kefenlenir. Onu mezara yuvarlayan tekmeyi ise toplum atar. Çünkü toplumdur, babaları böyle sevgisiz yetiştiren. Çünkü toplumdur, babalara gülmemesi gerektiğini öğreten. Çünkü toplumdur, babalara şiddeti öğreten. Ve yine toplumdur ki, babalara duygularını gizlemeyi öğreten. Nesilden nesile aktarılan bu yanlış baba damgaları, kız çocuklarının doğru sevgiyi tanımasına da bir türlü izin vermez. Bu yüzdendir ki, onlar gider ve babaları gibi adamları severler. Başka türlüsünü bilmezler.
Benim miniğim dünyanın en şanslı kızlarından biri olacaktı. Çünkü babası Doğu Yücesoy'du. Dünyanın en güzel seven adamıydı.
Doğu'nun göz kapakları kıpırdanırken dirseğimi yastığa yerleştirip avucumu yanağıma dayadım. Gözlerini aralaması dakikalar alsa da yüzüme yayılan gülümsememi hiç bozmadan onu izlemeye devam ettim. Sonunda uykunun kollarından çıktığında gözleri gözlerime dokundu. Şiş dudakları, kırmızı yanakları ve bal uykulu gözlerinin büyüleyici karışımı içimi gıdıkladı.
"Günaydın, Doğu."
Gözlerini ovuşturup uykulu sesiyle mırıldandı ve yattığı yerden doğruldu.
"Günaydın, benim güzel kızlarım."
Kendimi sırt üstü yatakta bulurken dudağıma derin bir öpücük bırakıp geri çekildi. Hemen ardından tişörtümü yukarıya sıyırıp karnıma da uzun bir öpücük bıraktı. Dudakları karnımın üzerinde kıpırdandı.
"Baban seni çok seviyor kızım."
Gülümsedim ve saçlarını okşadım. Dudakları karnımdan koptuğunda yeniden yüzüme yaklaştı.
"Sana aşığım." dedi, alnını alnıma bastırırken. "Size aşığım."
Nefesim kesildi. Ama yine de gülümseyebildim.
"Sana aşığım." dedim ve avuçlarımı ensesine bastırdım. "Sana aşığız."
"Güzelim..."
İçli sesi kalbimi titretti.
"Doğu..." Onun adını her söylediğimde kalbimde uçuşan kelebekler ruhuma baharı getiriyordu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Doğu'nun Gökyüzünde
RomantizmTAMAMLANDI. +18 sahneler içerir. Uyarıldınız. Üzerime doğru koşarken kaç ömrü arkasında bırakmıştır? Sorgulamaktan korktum. Peki ben aşkımızdan kaç baharı alıp gidiyordum? Bunu da sorgulamaktan korktum. Aramızda dört metre ya kaldı ya kalmadı. Hesap...