56.Bölüm(Eve Dönüş)

1.3K 124 91
                                    

Kader bize yeniden güldü. Eve dönüş yolundaydık. Hakkımdaki tüm suçlamalar kaldırılırken bir polisi rehin alma durumumuz Devran Bey sayesinde yaşanmamış sayılmıştı. Sadece birkaç gün geçmesine rağmen Ada'yı çok özlemiştim. Aslında herkesi özlemiştim. Ama Ada benim zaafımdı. Annesiz, kanadı kırık küçük kuşum...

Doğu'nun yanağımı iki parmağının arasına sıkıştırmasıyla birlikte ona döndüm. Gözlerini yoldan ayırmadan yanağımı çekiştiriyordu.

"Acıktım." diye mızmızlandım.

Elini yanağımdan çekip arka koltuğu işaret etti.

"Çıkmadan sandviç hazırlamıştım. Mavi pakette."

Havadaki elini yakalayıp parmaklarını tek tek öptüm.

"Sen benim bir tanemsin Doğu Yücesoy."

Elini bırakıp arka koltuğa uzandım ve mavi paketi çekip aldım. Paketi aç bir kurt gibi açarken Doğu'nun homurtusu arabayı doldurdu.

"Madem bu kadar acıktın, ne diye iki saattir aç aç oturuyordun?"

Sandviçi paketten çıkarıp dudaklarıma götürdüm ve kocaman bir ısırık aldım. Lokmamı çiğnerken elimi ağzıma götürüp homurdanarak konuştum.

"Bir anda çok acıkacağım geldi. Tamamen kızımızın suçu." Bana bakıp gülümsedi ve yüzünü tekrar yola çevirdi.

Size Doğu'nun gülüşünden hiç bahsetmiş miydim? Gülüşünün kıyılarında gökkuşağı halkalarının her renginden vardı. Her renk farklı bir gülüşü temsil ediyordu. Ben en çok maviye bulanan gülüşünü seviyordum. Güven ve sadakat aşılayan bu gülüşü onu dingin bir hale sokuyordu. Kırmızıya bulanan seksi gülüşünün hatırı da oldukça büyüktü. Kırmızı iştah açan bir renktir. Aynı zamanda ateşi de temsil eder. Onun teninde yanmayı ölesiye sevdiğimi asla inkar edemezdim.

Öğlene doğru eve ulaştığımızda direksiyona uzanıp bir çocuk gibi defalarca arabanın kornasına bastım.

"Nisan dur, güzelim."

Doğu, bileğimi yakalayıp bana engel oldu. Bileğimin dış kısmını avucuna hapsederken iç kısmını dudaklarına bastırdı.

"Burası." dedi, dudakları bileğimin üzerinde kıpırdanırken. "Yaşam ve ölümün aktığı yer."

Nutkum tutuldu. Bir öpücük daha bıraktığında avucumu kalbinin üzerine yerleştirip bileğimi serbest bıraktı.

"Ve burası." diye devam ettiğinde başını yana eğerek şah damarımın üzerinde dudaklarına bir yer edindi. Dudakları tenimin üzerinde nefesiyle birlikte kıpırdandı. "Yaşam ve ölümün aktığı yer."

"Doğu..." Sesim öyle alçaktı ki, kendim bile zar zor işitebilmiştim.

Dudaklarını tenimden koparıp yüzünü gözlerimin önüne serdi. Bir eliyle boynumu sahiplenici bir şekilde kavradı. Parmakları tenimin üzerine kısa bir ritm bıraktı.

"Yaşam ve ölümünün kıyılarından öptüm, sevgilim." dedi, dudaklarıma dudaklarını değdirmeden hemen önce. Geri çekildiğinde konuşmasına devam etti.

"Bir efsaneye göre bu kıyıları ilk kim öperse o insanla yaşayıp o insanla ölürsün."

Ah, Doğu... Kalbime indirmeye niyetin mi var, senin?

Hızlı ve düzensiz nefesler alıp verirken bağlanan dilimi çözmek için dudaklarımı araladım.

"Şşt..." İşaret parmağını hızlıca dudaklarıma bastırdı. Elimi yakalayıp avucumu bileğinin dış kısmına yerleştirdi. Sıranın bana geldiğini anlamıştım. Bileğinin iç kısmını dudaklarıma doğru çekip öptüm. Tıpkı onun yaptığı gibi avuç içini kendi kalbimin üzerine bıraktım. Bileğini tutmayı sürdürürken şah damarına yaklaşıp dudaklarımı damarın tam üzerine bastırdım. Yüzümü gözlerinin önüne serdiğimde onun cümlesini taklit ettim.

Doğu'nun GökyüzündeHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin