Canım okurlar, dünden bugüne toplamda 5 bölüm yazdım. Elimde kalan son yarım bölümü de tamamladım ve koyuyorum. Üst üste bölüm atıyorum ve malesef beğeni almadıkça sıralamalarımda yükselmiyor. Umarım küçük yıldızları parlatırsınız.☆
Güne midemdeki küçük baskıyla uyandığımda doğruca banyoya koştum. Bitmek bilmeyen bu bulantılar beni bitkin düşürüyordu. Bugün saat 3'te beklendiğim bir yer vardı ve ben hala gidip gitmemek konusunda kararsızdım. Üstelik dün akşam Feda'yı eve getirmiştik. Onu bu halde bırakıp gitmek ne kadar iyi bir fikirdi? Bilmiyorum.
Musluğu açıp yüzüme soğuk suyu birkaç kez sertçe çarptım. Yüzüm oldukça solgun görünüyordu. Bu görüntüyü reddedip banyodan çıktım ve odaya girdim. Üzerime lila renkte bir kapüşonlu eşofman takımı geçirdim. Salona girdiğimde Feda koltukta uyuyordu. Battaniyesini omuzlarına kadar çektim ve mutfağa yöneldim. Kesinlikle ılık bir ballı süt içmeye ihtiyacım vardı.
"Ah benim miniğim... Şimdi baban olsa bizi nasıl da şımartırdı değil mi?"
Karnıma küçük bir okşayış bırakıp dolaptan çıkardığım sütü bardağa doldurdum ve ısıtmak için mikrodalganın içine yerleştirdim. Sütü bir dakikalık ısıtmanın ardından mikrodalganın içinden alarak ısınan süte bir kaşık bal koyup eriyene kadar karıştırdım. Kaşığı lavabonun içine atıp mutfak penceresinin önündeki masaya oturdum. Bu şehirde gökdelenler dışında pekte bir manzara yoktu. Özellikle şehrin ışıkları geceleri öyle parlak oluyordu ki, yıldızları asla göremiyordunuz.
Nisocanları soracak olursanız, onlar bir süredir yoklar. Daha doğrusu Doğu gittiğinden bu yana hiç uğramadılar. Şu an onlardan fikir almam gereken önemli bir mesele vardı ve ben onlara ulaşamıyordum. Halim haraptı. Zaten hep ihtiyaç duyulan anlarda yok oluyorlardı. O caddeye gidersem ve yeniden bebeğimi kaybedersem diye düşünmeden edemiyordum. Bir yanımda Doğu'dan gelecek bir haber olduğunu haykırıyor ve gitmelisin diyordu. Belki ardında ufak bir not, ufak bir hatıra bırakmıştır. Neden olmasın?
"Canımın içi"
Feda'nın sesini duyunca oturduğum yerde irkildim. Başımı ona çevirdiğimde ağır adımlarla bana doğru geliyordu. Ayağa kalkıp koluna girdim ve karşımda kalan sandalyeye oturmasını sağladım. Bende yeniden sandalyeme oturduğumda ona iyi olup olmadığını sordum.
Sorumu kulak ardı etti.
"Solgun görünüyorsun" dedi, yüzümü inceleyip.
"Mide bulantılarım huzur vermiyor" dedim ve sütümden bir yudum aldım.
"Can aylar son video atmış" dediğinde bardağı masaya bırakıp cebinden çıkardığı telefona doğru atıldım.
"Dönmüşler mi?" diye sordum, merak içinde. Oysaki ona küskün olan bir yanım vardı. Yine de onu çok özlemiştim ve görmek için can atıyordum.
Feda sorumu yanıtlamazken Can'ın kanalına girip son attığı videoyu açtım. Kısa bir jeneriğin ardından Can kuşum ekrandaydı. Sakalları oldukça uzamıştı. Sanırım uzun zamandır kesmiyordu ve kilo almış gibi görünüyordu. Videonun ilk yarısı Lina'yla olan günlük aktivitelerinden ibaretti. Sonraki yarısında ise damar şarkılar çalan meyhane tarzında bir yerde tek başınaydı. Şarkılara eşlik edip elindeki rakı bardağını önce kameraya gösteriyor, sonrada yudumluyordu.
Kamerayı etrafı göstermek için çevirdiğinde karşısında oturan hızlı ve hayalet bir görüntü kalbimi hızlandırdı. Görüntü net değildi ve öyle hızlı geçiyordu ki, durdurduğum halde o yüzü netleyemiyordum. Tek bildiğim ona çok benzediğiydi.
"Doğu bu" diye mırıldandım.
Telefon elimden havalandığı anda Feda'nın elindeydi.
Görüntüye göz gezdirip ekranı çabucak kilitledi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Doğu'nun Gökyüzünde
RomansaTAMAMLANDI. +18 sahneler içerir. Uyarıldınız. Üzerime doğru koşarken kaç ömrü arkasında bırakmıştır? Sorgulamaktan korktum. Peki ben aşkımızdan kaç baharı alıp gidiyordum? Bunu da sorgulamaktan korktum. Aramızda dört metre ya kaldı ya kalmadı. Hesap...