- 36. Nerdeyse... -

13 3 13
                                    

Gözlerimi korkuyla yavaşça açıp etrafa bakmak istedim ama grilikten başka bir şey yoktu. Camların patlama sesini duydum. Ve en kötüsü gördüm. Gözümün önüne kadar gelen cam parçaları. Her tarafa savruluyordu. Belki de şanslıydık camlara o kadar yakın olmadığımız için. Abim kolunun altına aldı beni ve koşmaya başladık. Nereye, nasıl gideceğimizi bilmeden koştuk. Etraftaki çığlıklar ve hâlâ ne olduğunu kestiremediğim bir gürültü vardı. Bi... bi metal sürtünmesi gibi.

"N'oluyor?" diye bağırarak sordum. O ise kafasını sağa sola çevirip yolu bulmaya çalışıyordu. Diğer eliyle de önünü yokluyordu. Ben sadece gözlerimi kıstım.

"Bilmiyorum! Bilmiyorum... Ama nefesini boşa harcama! Burdan gitmemiz lazım!" Bağırarak cevap verdi. O kargaşanın içinde nasıl olduysa biraz daha temiz bir yere çıktık. Artık önümüz görünüyordu.

Bir yığın insan koca alanda toplanmıştı, çoğu ağlıyordu. Görevliler, çalışanlar, telsiz gıcırdamaları...

Görevliler bizi sakinleştirmek için etrafta koşuşuyor, kötü yaralananları acilen dışarı çıkarıyorlardı. Birkaç personel de su dağıtıyordu olayın şokundan çıkamayan bizlere. Yanımdan geçen bir personelin kolunu tuttum istemsizce.

"Ne oldu orada?" dedim.

"Uçaklar..." Nefes nefese kalmıştı o da. Korkudan gözleri faltaşı gibi açılmıştı.

"Uçaklar çarpışmış. Kaza. Kaza." diyebildi sonunda. Gözlerim dolmaya başladı. Yutkundum.

"Su ister misin?" dedim bana verilen bir adet suyu ona uzatarak. Eminim benden daha çok ihtiyacı vardı. Kız kafa sallayıp suyu aldı ve tekrar koşuşturmanın içine katıldı.

"Abi, Kerem?" dedim endişeyle dönerek.

"Nehir..." dedi. Beni omuzlarımdan tutup eğildi konuşmak için. Kaşları endişeyle çatıldı.

"Şu an onu bulamayız. Gitmemiz lazım."

"Abi ne diyosun saçmalama! Hayır abi..." ve ağlamaya başladım. Toz bulutlarının arasına koşmak istedim ama engel oldu. Direndim kaçmak için. Ama yapamadım. Kerem'i bırakamazdım. Her ne olduysa iyi bir şey değildi ve onu... Daha görememiştim bile. Nasıl bırakabilirdim?

"Abi hayır nolursun?.." Hıçkırarak ağlamaya başladığımda bacaklarımı kontrol edemediğimi hissettim. Yere çöktüm. Düşüncelerimin gözyaşlarımla akıp gitmesini, gerçek olmamasını istedim. Ama olmadı, gitmediler. Her saniye bir dahası eklendi ve beni boğdu. Beni karanlığa çektiler.

Abimin kollarını etrafımda hissetmeyince kafamı çevirdim, içerideki küçük televizyonlarda haberler vardı. Ona bakıyordu herkes. Uçak kazası yazıyordu. Görüntüler vardı. İzledikçe daha kötü oldum. İzleyenler çığlıklar atmaya başladılar. Ve biraz sonra da sağlık ekipleri, polisler, itfaiye... hepsinin siren sesleri, görevliler... İçeri akın eden daha çok personel, hepimizi salondan çıkarmaya çalıştı. O andan itibaren kendimi yaşıyor gibi hissetmemeye başladım. Bacaklarımı, damarlarımı... Kollarıma baktım. Gerçekten var mıydım acaba? Umarım yokumdur, çünkü varsam bile Kerem... Kerem olmayabilir... Hayır, hayır öyle bir şey olamaz!
Olmamalı!

Gözlerimi açınca kendimi bunların yaşanmadığı bir günde bulmak istedim. Ama bulamadım tabii ki. Hastane odasında uyanmıştım. 

Benim burada olmamam gerek! Ben... Benim Kerem'i bulmam gerek!

"Serdar?" diye inleyerek seslenmeye çalıştım. Birkaç saniye sonra sağ yanımda onu gördüğüme sevindim. Kalkmama yardımcı oldu.

"Kerem nerde? Serdar Kerem'i almadık. Orada kaldı. Serdar..."

Kıyımızdaki DalgalarHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin