- 32. Biraz da Aşk Meşk -

15 3 0
                                    

Kerem...
Kerem benim ...
Ben...
Bebeğim...
Ben gerçekten yapamadığımı fark ettim. Sana o kadar
O kadar
Ve o kadar alışmışım ki...
Bunu söylemek çok acı
Alışmak
O kadar çaresiz bir şey ki bu...
Neden peki, neden her şey bu kadar güzelken...

Daha fazlasını kaldırmayacaktı kalbim, göğüs kafesim...
Kalemi elimden hızla kurtulmak istercesine fırlattım.

Siyah defterimi kapatıp yana ittim ve kendimi masadan ittim.

Ayrıldığımızdan beri 2 hafta geçmişti, ne ben onu ne de o beni aramıştık. Havalar artık soğuyordu. Okulların açılacağı da yoktu bu gidişle. Salgın hızla artıyordu. Okullar da mecbur online devam ediyordu. Bu da bizim ilişkimize zarar veriyordu. Çünkü en son öyle konuşmuştuk: okullar açılıncaya kadar... diye.

Gecenin 3'ünde hangi akla hizmet ayaktaydım ki ben? Sabahın köründe dersim var ama ben hâlâ Kerem'i düşünmekle meşgulüm. Belki bir şey olur da arar beni? Hı? Olmaz mı? Belki... Bu belkiler yok muydu zaten! İnsanı çürüten, yıpratan...

Mumumu söndürüp dumanını izledim. Biten dumanın arkasında bıraktığı kokuyu içime çekerek yerimden kalktım. Masamı biraz düzeltip sandalyemi yerine yerleştirdim. Kafamı ellerimin arasına alıp yerimde durdum öylece. Zamanı durdurmak ister gibi. Hiçbir şey olmasını istemiyormuş gibi.

Sakinleşince ellerimi çektim ve kendimi yumuşacık yatağıma bıraktım. Artık kesinlikle uyumam lazımdı. Sabah zombi gibi olucaktım yoksa.

Alarmlarımı kontrol edip bazılarını tekrar kurdum. Bazen 10 tane alarmın 9.sunda uyandığım oluyordu çünkü.

Telefonumu komodinin üstğne bırakıp yorganımı çektim. Gözlerimi kapattım.

Bildirim sesi.

Elimi bıkkınca uzatıp sesi kapatmak için telefonu aldım. Sesi kapatıyordum ki gelen mesaja gözüm takıldı.

Uyudun mu?

NE?

Kalbim deli gibi çarpmaya başladı. Yüzüme ateş bastı. Parmaklarım klavyenin üzerinde dolaşmak istiyordu ama ne yazacağımı bilmiyordum.

Ha... Yazıyordum ki onu da çevrimiçi olduğunu gördüm. Hemen ardından çevrimiçi yazısı gitti. Onu görünce kalbim biraz kırıldı. Hayır yazımı siliyordum ki bu kez telefonumun zil sesi çalmaya başladı. Tabii saat gece 3 olduğu için babam duyacak diye ödüm koptu ve hemen açmak ve açmamak arasında seçim yapmak zorunda kalıp kalbimin yolunu izledim. Açtım.

"Efendim?" dedim kısık ve buruk bir sesle.

Nefes verdi karşıdaki ses, sanki yanımdaymış gibi. Onu o kadar özlemiştim ki...

"Kerem?" dedim uzun süren sessizliğin ardından.

"Nehir..." dedi, sesi sona doğru çatladı.

Derin bir nefes alıp konuştu.

"Uyuyor muydun?"

"Hayır." Yani uyuyacaktım tam da ama sen mesaj attın. Neyse laf kalabalığına gerek yoktu.

Sen? Diye sormak istedim. Sonra kendime sövdüm sorunun salaklığı için. Sessizliğimi korudum.

"Buluşabilir miyiz?"

Ne? Nasıl yani?

"Bu saatte mi?"

"Tamam, haklısın. Özür dilerim. İyi geceler." dedi ve ben daha ne olduğunu anlayamadan telefonu kapattı. Kalbim sinirle ve bir o kadar da üzüntüyle ağır ağır çarpıyordu göğsümde.

Kıyımızdaki DalgalarHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin