Kerem irkilip kendini kasarken yutkunduğunu fark ettim.
"Sana da merhaba, Açelya." dedi. Kadının gözleri bizim üzerimizde gezerken yeşil gözlerini fark ettim. Sırayla Oğuz ve benim üzerimden masayı taramaya devam ederken devamında Serdar ve Özge'yi inceledi. Onlara bakmak için biraz masaya eğilmesi gerekmişti ve dekoltesi maşallah tüm masaya serilmişti zaten.
Kerem kendini ondan kurtarırken Açelya dik dik bana bakmaya başladı.
"Arkadaşlarının hepsini tanıdığımı zannediyordum ama..." derken Kerem'le konuşuyordu.
"Seni çıkaramadım tatlım. Ve seni de." diye devam ettiğinde şeytan tırnaklı parmağı önce beni, sonra Oğuz'u gösterdi.
"Bizi tanıyor muydun ki?" dedi Özge endişeyle.
Kerem'in şu an neden suspus oturduğunu anlamıyordum. Masamızda bir kadın vardı ve hiçbirimiz tanımıyorduk. O da bizi.
Kadın tekrar eğilip Özge'yle göz göze geldiğinde "Sizi fotoğraflardan tanıyorum. Kerem'cim pek bahsetmeyi sevmez." derken yanağında küçük bir gamze belirdi, imayla güldü. Hatta kahkaha attı. Ne samimiyetsiz bir tepki!
Kadın gelir gelmez kendinden elektrik almamamız için uğraşıyordu sanki. O kadar itici bir tavrı vardı ki!
Oğuz benden önce davranıp konuştu.
"Önce kendini tanıtmaya ne dersin? Hiçbirimiz tanımıyoruz ya..." dedi ciddi bir tonda. Kadın beyaz dişlerini ortaya sererek gülümsedi. Bu hareketi beni oldukça rahatsız etmişti. Ona bakmamak için Kerem'e baktım.
"Hayhay yakışıklı!" dedi işaret parmağını Oğuz'a doğru uzatarak. Sanki çocuk seviyordu!
Neyse ki dokunmamıştı ama ben ona dokunmak için can atıyordum!
Adı Açelya'ydı, değil mi? Kendisine oldukça yakışıyordu.
Kerem rahatsızca kıpırdanıp Açelya'nın kolundan tuttu ve masadan hızla kalktı. Açelya'yı da zorla kaldırıp masadan uzaklaştılar.
"Bu neydi şimdi?" dedi Özge nefesini vererek. Garip bir şekilde kalbim deli gibi çarpıyordu. Korkudan mı, hırstan mı, kıskançlıktan mı, sinirden mi bilmiyordum. Oğuz masanın altında sıktığımı fark etmediğim elimi tutunca elimi gevşettim. Avucumun içi deli gibi acıyordu, acısı yeni gelmişti.
"Senin bir bilgin var gibi Serdar?" dedi Oğuz ona doğru hamle yaparak. Serdar soğuk soğuk terliyordu ve bu o kadar belliydi ki... Az önce nasıl fark etmemiştim?
"Şey... Iıı... Bunu benim anlatmam doğru olmaz."
"Yani biliyorsun?" dedim ona kısık gözlerle.
Başını salladı isteksizce.
"Gelecek zaten şimdi, kendisine sorarsınız." deyip kendisini kurtarmaya çalıştı.
Güneşin yakıcılığı azalmaya başlamıştı, akşamüzerine yaklaşmıştık, güneş batmak üzere batıya yol alıyordu ve aynı zamanda kırmızıya benzer bir tona bürünüyordu.
"Ee, tebriğe mi gitsek biz de?" dedi Oğuz bana doğru. Kalabalık azalmıştı.
"Durun ya, beraber gidelim. Kerem bir gelsin." deyince Özge, onun için kalmayı kabul ettik. 5 dakika kadar daha bekledik ama Kerem'in geleceği yoktu. Serdar ayaklanıp "Ben Kerem'i çağırayım." dedi ve Özge'nin yanağına öpücük bırakıp masadan uzaklaştı.
"Bana bir şeylere bulaşmış gibi geliyor." dedi Oğuz sessizce.
"Ne gibi şeyler?" dedim anlamsızca. Özge gözlerini kaçırınca ne demek istediklerini amlamıştım sanırım. Ama Kerem'e yakıştıramıyorum. Zaten o böyle bir şey yapmazdı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Kıyımızdaki Dalgalar
Storie d'amoreBelki de tüm yaşananları unutmak... Kendini bir şeye kaptırıp hayatını mahvetmek... Hayır, bu yolu tercih edenlerin sonunu görmüştüm. Bu yolu seçemeyeceğimi biliyordum. Devam etmem gerekiyordu. Nehir'in serüvenine hazır mısınız? Kemerleri bağlayın...